Kalbinize saplanan o kurşunu düşünün. Yavaş yavaş sizi öldürmeye doğru ilerliyor, gittikçe kanıyor. Müdahale edilmezse ölümün kesin ama müdahale edilirse de ölme ihtimalin çok yüksek. Belki de o kalbindeki demir kurşunla yaşayabildiğin kadar yaşamalısın. Ne kadar canın yansa da ne kadar kanasa da o yara; devam etmelisin. Peki risk alacak kadar cesaretli misin? Yaşama şansın var ama ölme ihtimalin yaşama ihtimalinden daha fazla. Alır mıydın bu riski?
Zor bir ikilem değil mi? Hayatının devam edip etmeyeceğini belirleyecek olan o kararı sen vereceksin. Tıpkı hayat gibi. Bir anda kalbine saplanan o kurşun her şeyi yerle bir ediyor. Nefes alamıyorsun. Kalbini, canını, işkence yapar gibi yakıyor. Kurtulursan her şeyin düzeleceğini düşünüyorsun ama kurtulduğunda her zaman o kuşunun orada olduğunu bileceksin çünkü izlerini bırakıp da gidecek kalbinden. Seni yerle bir edip gidecek. Bir anda geri gel diye tekrar acı çekmeye başlarsınız. Artık kalbinizde size acı veren bir kurşun değil soğukluk veren bir boşluk vardır. İyileşmesi aylar hatta yıllar sürecek bir boşluk. Onu doldurmak için her şeyi yapacaksınız ama tekrar orayı dolduracak bir kurşun bulana kadar o boşluk gitmeyecektir oradan.
Aşk dediğimiz de bu değil midir aslında? Aşık olduğunuzda acı verir ama içinizi ısıtır. Acıtsa bile asla gitsin istemezsiniz. Gittiğinde ise kalbinizde o kocaman boşlukla kalakalırsınız. O sıcaklık bir anda yerini o içinizi donduran soğukluğa bırakır kendini. "Geri dön, beni yine sev, acıtsa bile umurumda değil sadece geri gel." O boşluğu doldurmak için her şeyi yaparsınız. Önce arkasında bıraktığı o izleri toplarsınız. Kalbinize hissettirdiği sıcaklığı değil sadece acıyı hatırlamaya çalışırsınız ki özlemeyesiniz. O güzel zamanları kafanızdan silmeye çalışırsınız ama onlar asla gitmez. Yaşadığınız acıları unutur ama o güzel zamanları, hissettirdiği o hissi asla unutmazsınız. Bu yüzden bu boşluğu başka şeylerle dolduramazsınız. Her kurşunda karşılaştırma yaparsınız. Eskiyi unutamadığınız için, kimse onun gibi olmadığı için herkesi geri itersiniz. O boşluk dolmadığı için gittikçe büyür büyür ve büyür. Ta ki kalbinizin hepsini kaplayana kadar. Kalbinizi boşluk ele geçirdiğinde bir daha asla sevemezsiniz. Siz artık var olduğunuz kişi değilsinizdir. Kalbiniz yerinden sökülmüştür adeta. Hissizleşirsiniz. İlk defa o güzel günleri unutur ve kendinizi acıya bırakırsınız.
Kurşun bir gün o boşluğu doldurmaya geldiğinde ise aklınıza dolan acı günlerle onu geri gönderirsiniz. O da çok geç olsa da anlamıştır. Boşluğun sizi ele geçirdiğini ve bunu onun yaptığını anlamıştır sonunda. Vicdan azabı onu öldürse bile yapacak hiçbir şeyi olmaz. Kendine kızar ve yıpratır. Çok geçtir çünkü. Sevdiğini bırakıp gitmiştir ve bu ikisini de bitiren şey olmuştur. Artık ikisi de yaşamıyordur. Artık yaşamıyor sadece nefes alıyorlardır. Düşüncelerinin en derinlerinde birbirlerinin anıları vardır. O az ama çok güzel olan anıları düşünürler. O anılarla hayata tutunurlar. Bilirler her şeyin bittiğini ama yine de pes etmezler. Çünkü o en derine gömülü olan anılar onlara az da olsa bir umut verir. Ne derler bilirsiniz en ufak bir umut bile yeterlidir devam etmeye. Yaşama tutunmak için tek bir umut parçası tek bir araya gelebilme umudu onları hayatta tutar. İçten içe bilirler hayatlarının eskisi gibi olamayacaklarını, birbirlerini tamamlayamayacaklarını, yaralarını saramayacaklarını ama denemeye hazırdırlar. Kimse denemek için adım atmasa da en ufak bir işarette ikisi de birbirlerine ölümüne yardım etmeye hazırdırlar. Tek gereken bir işaret bir cesaret ve umuttur. Umut tamam peki ya diğerleri?