"Sizin sesinizin ayarına sıçayım ben!" Yusuf güvenlikler yüzünden kırışan gömleğini düzelterek söylendi. Saçı bozulmuştu beyfendinin. "Hayır bir de yetmezmiş gibi adamlara kafa tuttunuz! Manyak mısınız siz?"
"Sanki bizi yıllardır tanımıyorsun Yusuf!" Diye karşılık verdim.
"Heyecanlanınca çıldırıyoruz, biliyorsun bunu!" Melike de üzerini düzeltirken Yusuf'a laf atmıştı. Hala inanamıyordum bu olan şeylere. Sanki her şey bir rüyaymış ve biz her an uyanabilirmişiz gibi geliyordu. Bunun korkusu ile her iki saniyede bir kendime çimdik atıyordum. Yusuf'la kavgaya girmiş Melike'ye döndüm. "Melike?"
"Efendim!" Bir anda bağırınca Yusuf'la korkudan sıçramıştık.
"Abi neden sürekli bağırıyorsunuz?" Yusuf kulaklarını kapatarak isyan edince Melike onun karnına vurdu. "Bir de üzerine şiddet görüyorum! Ben neden sizinle arkadaşım bana hatırlatır mısınız?" Melike tekrardan vurmak için hazırlanırken onu tuttum.
"Tamam, sakin ol Melike." Neden sinirlendiğini ve sinirini her zamanki gibi Yusuf'tan çıkarttığını biliyordum. Bu yüzden bir an önce eve gitmeliydik ki Melike ailesini görüp sakinleyebilsin. Hanife Abla'yı işe katma zamanı gelmişti.
"Yusuf taksi çağır da eve gidelim artık. Melike sen de sakin olmaya çalış. Ben de sakin olmaya çalışacağım. Kolum senindir. Al kullan ama bağırmak ve Yusuf'a vurmak yok. Anlaşıldı mı?" Melike usulca kafasını sallamıştı çünkü az önceki ölmek üzere olan halimden eser yoktu. Sonuçta Melike delirdiğinde benim sorumluluk sahibi birine dönüşmem gerekiyordu. Genelde bu tam tersi olsa da şimdi bir şekilde bunu başarmıştım. Nasıl olduğu hakkında benim de bir fikrim yok o yüzden sormazsanız sevinirim.
Beş dakika sonra bir taksi geldiğinde Yusuf bavulları bagaja yerleştirirken içinden büyük ihtimalle Can'a söven Melike'yi arka kapıyı açıp içeri ittim. Ben de hemen yanına oturdum. Yusuf öne geçti ve her zamanki gibi taksici abi ile konuşmaya başladı. "Abi bu ülkenin durumu ne olacak böyle ya!" Adam önce bir Yusuf'u süzdü o an kesin arabadan atılacağız diye düşünmüştüm ki adam bir anda konuya girdi. "Aynen yav yiğidim, ne olacak bu hal!" Onlar derin bir siyaset konuşmasına girerken Melike Yusuf'a saldırmamak için zor tutuyordu. Kaç kere demiştik şu çocuğa her gördüğünle araba ve siyaset konuşma diye. Melike tüm yol boyunca koluma işgence etmişti, bir de Yusuf'un saçma sapan konuşmalarını dinlemiştim. Melike "itiraf et" dövmesini okşuyordu. Kolumu parçalayan eline aldırış etmeden sarıldım ona. "Kıyamam ben sana."
"Salak çocuk! Gösteririm ben ona ilerleyen zamanlarda. Salak!" Aslında bizi tanımadıklarını düşünürsek Can'ın bu tepkiyi vermesi çok normaldi. Ama Deniz aynısını yapsaydı kesinlikle ağlamaktan ölme ihtimalim olduğu için Melike'ye yüzde bin beş yüz hak veriyordum. Şundan emindim ki ben, öğrendiği an Emir ve en başta Melike bunun hesabını Can'a bayağı fazla ödetecektik.
Araba Melike'nin ablasının evinde durduğunda biz Melike ile arabadan indik. "Yusuf sen bizim eve git. Merak etmesinler Sami Abi de var zaten içeride hiç bulaşma sen. Bir şeyler uydurursun."
Melike en son dayanamayıp Yusuf tam camı kapatırken bir tane geçirmişti kafasına. "Herkesle siyaset yapma gerizekalı!" Melike apartmana doğru ilerlerken Yusuf'a son kez görüşürüz diyip yanına gittim. "Dayanamadın değil mi?"
Kapının açılmasını beklerken sormuştum. "Kaç kere söyledik hala aynı şeyi yapıyor ben ne yapayım?" Tabii dercesine kafamı salladım.
Kapının açılma sesiyle dördüncü kata doğru çıkmaya başladık. "Yıllarca çıktım bu merdivenleri hala alışamadım lan! Bir tane asansör koyamadılar şu apartmana!" Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Gülseydim Melike beni merdivenden aşağıya itebilirdi. Kapıyı çaldığımızda bir an garip bir sessizlik oluşmuştu. Hanife abla yani Melike'nin ablası İstanbul'a geldiğimizi biliyordu ama onlara uğrayacağımızı söylememiştik. Bu yüzden sürpriz olacaktı. Kapı açıldığında şok olmuş bir şekilde bir bana bir Melike'ye bakmasının sebebi de buydu işte.