4

20 1 47
                                    



"Yusuf şu dondurmayı ısırarak yeme! Seni görünce bile dişlerim sızlıyor." Elimdeki kıyafete milyonuncu kez bakarken Yusuf'a sinirlendim. Aslında gergin olduğum için her şey gözüme batıyordu ama onun bunu bilmesine gerek yoktu.

"Sanane olum ya! Nasıl istiyorsam yerim." Gözlerimi devirip elimdekine geri döndüm.

"Nehir giy artık şunu! Kaç saattir bakışıyorsunuz." Melike üzerini giyinmiş bir şekilde yanıma gelmişti. Üzerinde en sevdiğim tişörtlerinden biri vardı. Altına ise mavi bir Jean giymişti. Çok tatlı gözüküyordu. Söylediğine cevap verirken elindeki kolyeyi aldım.

"Gerginim ve ne giysem kendimi beğenmeyeceğim." Melike arkasını döndü ve saçlarını yana kaydırıp kolyeyi boynuna taktım.

"Çocuk! Beni delirtme! Bak yine güzellik kavgasına gireriz en son iki gün sürdü biliyorsun."

"Ama-" Parmağını dudağıma bastırıp beni susturdu. "Sus konuşma! Al giy bunu üzerine de gömleklerinden birini giy." Gitti ve dolaptan onun en sevdiği gömleği bana uzattı. "Heh bak bunu giy çok yakışır." Bir elindekine bir elbiseye bakıyordum.

"Bakma öyle, giy dedim!" Gözlerimi devirdim ve elindeki gömleği aldım.

"Tamam!" A'yı uzatarak söylemiştim. Kısa tişörtü üzerime geçirip bol olan gömleği üzerime geçirdim. Altımda da bol bir pantolon vardı. Gökkuşaklı çoraplarımı da geçirdim ayağıma. Melike aynada kendine bakıyordu. "Ruj sürsem mi?"

Yüzüne baktım. "Sen ruj sevmezsin ki. Hem böyle daha güzelsin." Gülümsedi.

"Şapşik." Ben de gülüşüne karşılık verdim. Takı çantasından iki tane kolye çıkartıp boynuma taktım. Özgüvenim az da olsa yerine gelmişti. "Sence bagetlerimi yanıma almalı mıyım?"

Hızla kafasını salladı. "Evet kesinlikle. O bagetlere bir aylık maaşını verdin. Ki hala sinirliyim." Güldüm. Evet baya kızmıştı, haklıydı. "Ama al. Çok havalılar."

Kafamı sallayıp bagetlerimi de çantama attım. "Hazır mıyız?" Onu tekrardan süzdüm o da aynı şekilde beni süzüyordu. "Kesinlikle hazırsın." Aynı anda konuştuğumuzda salakça bir gülüş atıp salondaki Yusuf'un yanına ilerledik. Bu oda ile yarın ilgilenmeliydik çünkü fazlasıyla dağınıktı. "Bir an gelmeyeceksiniz sanmıştım." Yusuf'un kafasına bir tane geçirdim.

"Bakın benden iki yaş büyük olmanız bana vurabileceğiniz anlamına gelmez." Kot ceketini düzelterek ayağa kalkarken söylendi.

"Evet gelir." Bize dil çıkardı ve kapıya doğru ilerledi. "Melike kot ceketini al üşürsün." Sonra bana baktı. "Sen üşümezsin." Ona dil çıkararak cevap verdim.

Melike ve ben converslerimizi  giyerken Yusuf tüm maaşını verdiği ayakkabılarını giyiyordu. "Bakın kapıyı çekiyorum. Çişiniz falan varsa bir şey unuttuysanız son şansınız."

"Çek." "Çek." Melike kapıyı çekti ve merdivenlerden indik. "Yusuf arabayı sen kullanmasan olur mu?"

"Neden lan?" Melike ile göz göze geldik. "Fazla agresifsin."

Anahtarları havaya attı ve yakaladığında elini çevirip bize hareket çekti. "Heyecan iyidir."

"Sonra bana neden vuruyorsunuz diyor." Melike tam Yusuf'un üzerine yürüyecekken durdurdum onu. "Sakin. Ol."

Derince bir nefes verip "Tamam, sakinim." dedi.

"Öne kim geliyor hanımlar."

"Kimse?"

Kaşlarını çattı ve bize hayal kırıklığıyla baktı. "Şoförünüz müyüm ben sizin biriniz öne binsin." Melike'ye döndüm. Yapacak bir şey yok, der gibiydi. Ellerimizi hazırladık ve bir el taş kağıt makas yaptık. Yusuf bize sinirli bakışlar atıyordu. Melike makas ben kağıt yapınca kaybettiğim için benim önde oturmam gerekiyordu. "Özür dilerim." Dedi ve hayali bir öpücük gönderdi.

Peterpan'in YarasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin