0.1

487 49 12
                                    

2. Bölüm - Lalisa Manoban'dan

Gözümden bir yaş ekranı ıslattı. Doğru, ben salağın tekiydim. Daha yüzümü bile görmemişken bana aşık olmasını bekliyordum. Salaktım işte..

"Lisa, iyi misin?"

"E-e-evet. Yani galiba."

"Bir sorun olduysa bana anlatabileceğini biliyorsun değil mi?"

"Yeni bir sorun değil aslında Rosè. Aynı Jungkook işte. Kırıcı şey."

"Kaba.. Kızım sen bırak bu adamı valla bak. Çok güzel bir kızsın sana daha iyi adamlar lazım. Hayır anlamıyorum ki sadece bir rüyayla nasıl bu haldesin?"

Sadece bir rüyayla bu hale gelebilmiştim. Bende kendime şaşırıyordum bazen. Okulun açılması ardından 2 ay geçmişti. Onu ilk gördüğümde giydikleri çok dikkatimi çekmiş olmalıydı ki rüyamda görmüştüm. Aynı siyah ceket ve dar pantolonla. Daha sonra da ne olduğunu anlamadan kendimi ona bağlı buldum işte. Benim için de zordu.

Rosè'yle de Avustralya'da tanışmıştık. Babam Taylandlı olduğu için Tay kökenliydim. Orada doğmuştum ama 4 yaşımdayken annem yeni bir iş bulduğu için Avustralya'ya taşınmıştık. 7 yaşına geldiğimde de kavga edip boşanmışlardı işte. Daha sonra da birkaç yıl boyunca orada kalmış, bu yıl annem yine iş değiştirmiş ve buraya gelmiştik. Avusturya'daki en yakın arkadaşım oydu. Bu yaşıma kadar hep beraberdik. Rosè, varlıklı bir aileden geldiği için benimle beraber Kore'ye gelmek istediğinde ailesi karşı çıkmamıştı. Çok şanslıydı.

Birazdan ders başlayacaktı. "Rosè ben kantine iniyorum gelsene sende."

"Tamam. Belki senin yakışıklıyı falan da görürüz."

"Zaten onun için Rosè.." dedim ve göz devirerek sınıftan çıktım. Beraber kantine geldiğimizde Jungkookta orada arkadaşlarıyla mobil oyun oynuyordu.

Bir anda gözlerimiz buluştu. Hayatımın en güzel iki saniyesini yaşamıştım ki onun da içine etmeyi becerdi. "Ne bakıyorsun Taylandlı?" dediğinde kantindeki herkes bana döndü. Bana böyle sesleniyorlardı. Gözlerim anında dolmuştu bu yüzden hızla kantinden ayrıldım. Rosè'nin koşa koşa peşimden gelen adımlarını duymamla merdivene oturdum ve kollarımı dizime yaslayarak oluşturduğum boşluğa kafamı gömerek ağlamaya başladım. Rosè, benim yanımda gezse de okulun zenginlerinden olduğu için seviliyordu. Bense burslu, sıradan bir öğrenciydim gözlerinde..

"Lisa iyi misin?" dediğinde çoktan yanıma oturmuştu. Kafamı kaldırarak gözlerine baktım. "Neden beni sevmiyor? Çok mu çirkinim? Fakirim diye mi? Yoksa kötü bir insan mıyım? Taylandlıyım diye mi? Neden Rosè, ben ona ne yaptım?" diyip tekrardan dizlerime gömüldüm.

"Hey Liz, güzelim. Sen dünyanın en güzel kızsın. Fiziğin de çok güzel. Beline kadar uzanan uzun, sarı saçların var. İncecik belin var ve çok zayıfsın. Hatta seni ilk gördüğümde çok kıskanmıştım. Lalisa, sen onu hak etmiyorsun bebeğim."

Neden hep burslular eziliyordu? Bunu bu zamana kadar sadece filmlerde görmüştüm, gerçekte olacağı asla aklıma gelmezdi. Hatta hiç inandırıcı da gelmezdi ama eziliyordum işte. "Havalı sanıyor kendini böyle yaparak. Kalbini kırarak havalı olduğunu sanıyor. Ona sert davran Lalis.."
Kafamı salladım ve kantine geri gittim.

Bir bardak limonata aldım ve yerime geri oturdum. Herkes bana bakıyordu. "Noldu Laliza, sana laf sokmama dayanamadın mı?"

"Hayır, bu kadar seviyesiz bir ortamda kalmaya dayanamadım ve şimdi tekrar geldim Jeon. Ayrıca, ismim Lalisa. Laliza değil. Önce ismimi öğren." deyip göz devirdim. Mekanda sessizlik hakim olmuştu. Limonatadan bir yudum aldım ve gözümü kaçırdım. İfadesizce bana bakıyordu. "Sana yapacaklarımı aklın almayacak Laliza, aklın almayacak.."

"Haha, göreceğiz." dedim rahatsız edici bir gülümsemeyle. Kaşlarını çattı ve elimde limonatamla kantinden ayrılışımı izledi. Bir anda Rosè'yle karşılaştım. "İşte benim kızım. Sen ondan daha güçlüsün, kendine güven." dediğinde gülümsedim ve gözlerimin dolmasını engellemek için yukarı baktım. "Teşekkür ederim.."

Hestia | LizkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin