çünkü eğer yüzünü bir kere daha görebilseydim,
mutlu bir adam olarak ölebilirdim, eminimkodaline, all i want
🌸
|jeongguk|
yerimde duramıyordum, telefonu elimden bıraktığımda kendime sıcak bir çay hazırlamış ve birkaç eskiz yapmak için masanın başına geçmiş olmama rağmen, hiçbir şeye odaklanamıyordum.
kim taehyung'a karşı hislerimin ortaya çıkışı uzun bir zaman almıştı, bundan iki yıl önce, bir gece öylesine ona bakarken onu öpmenin güzel olabileceğini düşünmüştüm. kimse arkadaşı ile öpüşmenin güzel olacağını düşünmezdi, onu arkadaşı olarak görürken.
her şey bir anda olup bitmiş olmasına rağmen ona baktığım anların her birinde, kendi kontrolümü sağlamak zordu. onunla bu kadar yakın olmak başlarda iyi olabilirdi fakat çok acıtmıştı, o tüm dokunuşlarını bana arkadaşça verirken çok canım yanmıştı.
sabah o kadar uykuluydum ki şimdi olanlar hayal gibi geliyordu, bir sis perdesinin arkasında oynanıyordu. onun kucağında oturduğumu hatırlıyordum, yanağımı öpmüş ve avuç içimi okşamıştı. taehyung bana karşı her zaman nazikti.
bir kez daha masanın başına oturduğumda bu kez odaklanmaya hazırladım kendimi, bir şeyler yapmam gerekiyordu yoksa onu düşünmekten kafayı yiyecektim. üstelik eve geldiğimde nasıl davranmam gerektiği de beni korkutuyordu.
elimdeki çizime o kadar dalmış haldeydim ki kapının açılma sesi ile saatin nasıl geçtiğini fark etmemiştim, elindeki poşetleri tezgahın üzerine bırakmak için salonunun diğer ucundaki mutfağa ilerlemesini izledim.
"hoş geldin."
kendi sesimin bile farkında değildim, yüzündeki tatlı gülümsemesi ile bana bakıyordu. "ne yapıyorsun?" diye sordu üzerindeki kahverengi kabandan ve atkısından kurtulmaya çabalarken. edinburgh, kışın bastırması ile daha da soğumuştu, yaşarmış gözleri ve kırmızı burnu ile oldukça tatlı görünüyordu. "ellerimi yıkayıp geliyorum." diyerek salondan ayrıldı.
çizime geri dönmek yerine defteri kapatarak çizim masamın çekmecesine bıraktım, mutfağa ilerleyerek poşetlerin içindekileri boşaltırken üzerini değiştirmiş halde yanıma geldi. iyice uzamış olan saçlarını yarım bağlamış, siyah bol tişörtü ve siyah eşofman takımıyla yanımda dikiliyordu.
gözlerini bana dikmiş halde yaptıklarımı izlerken sakin kalmak imkansızdı, ellerim titremeye başladığında elimdeki şişeyi düşürmemeye çabalayarak dolaba koydum. geri kalanlar için tezgaha dönerken kolumdan tuttu ve beni kendine çekti, parmakları belime yerleşerek arkada birleşti. "titremeyi keser misin?" diye sorduğunda iç geçirdim, açık renkli gözlerine bakmak katlanılamazdı, öyle bir şefkat vardı ki, başımı eğmek zorunda kaldım.
"jeongguk."
adımı fısıldadığında başımı kaldırdım, "utanıyor musun yoksa?" diye sordu, parmaklarım omzuna tutunurken "senden neden utanayım?" diye sordum, ondan utanmam imkansızdı. biz bir ilişki yaşamıyorken bile yaşıyor gibiydik, şu an bir ilişkinin içinde miydik, onu da bilmiyordum. "o zaman neden böylesin? durgun gibisin..." omuz silktim, "çok tuhaf geliyor bu durum bana. ben hiçbir zaman karşılık alacağımı düşünmemiştim, hayatımın sonuna kadar platonik olarak yaşamıma devam ederim diye düşünüyordum." kahkahası duymak beni mutlu etti, dudakları yanaklarımı bulduğunda gözlerimi kapattım ama hataydı, dudaklarının yerini dişleri alarak yanağımı ısırdığında çığlık atarak omzuna vurdum.
yemek hazırlamak aşırı üşendirici bir olaydı fakat ailemize evde yemek yapacağımıza söz vermiştik, acil durumlar bizi alıkoymadığı sürece bu söze uyuyorduk ve şimdi mutfakta, birimiz sebze yemeği hazırlarken diğerimiz pilav ile uğraşıyordu. pirinçleri de makinaya koyduktan sonra tezgaha oturdum, "benim işim bitti." dedim hırkamın kollarını kurtararak. ayaklarımı sallayarak onun tenceredeki yemek ile uğraşmasını izlemek keyifliydi. tahta kaşığa minik bir lokma koyarak bana uzattı, dudaklarımı aralayarak sıcak yemeği yedim. "güzel olmuş." diye mırıldandım, tencerenin altını kapatınca bana doğru geldi, parmakları iki yanımda, tezgaha dayalıydı.
dudakları biraz önce ısırdığı yanağımda gezindi. "çocuk gibisin." dedi gülerek, burnumu ısırdı, ardından öptü. asla birbirimize normal davranamıyorduk, ben de uzanarak yanağını ısırdım. kolları yeniden belime dolandı. bizim için olduğumuz anlar, normaldi, her zaman bu şekilde duruyorduk fakat kalp atışlarım gittikçe hızlanıyordu. "balım." diye mırıldandım, "efendim tavşan?" güldüm, tavşan demesi bile aşırı hoşuma gidiyordu.
"beni öpsene."
kaşları çatıldı, söylediğimi kavramaya çabaladı. parmaklarım ensesine dolandı, ve dilim dudaklarımın üzerinde gezindi. kararsız gözleri kapanıp açıldı. dudaklarını dudaklarıma sürttü ilk, ardından minik bir öpücük bıraktı. gözlerim kapanırken yeniden dudaklarımız birbirini bulduğunda dudaklarımı araladım, onu kendime daha çok çekerek uzun zamandır sadece rüyalarımı süsleyen öpüşmeyi yaşıyordum.
alt dudağı dişlerimin arasına hapsolurken parmakları bedenimi sıkıca sardı, dudağına dişlerimi geçirdiğimde kısık bir inleme çıktı ondan. benden ayrıldığında son bir öpücük bıraktı. "ısırmadan duramıyorsun, değil mi?" diye sordu, sinirli olduğunu sanarak. "gelir gelmez yanağımı ısıran sendin, bay kim." dedim, gülümsedi, dudakları küçük bir dokundurma yaptı dudaklarıma. "seni seviyorum, balım." dedi sakin bir tonda, "seni çok seviyorum, jeongguk." bu kez uzanarak onu öpen ben oldum.
"ben de seni seviyorum, hyungie."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fuck it i love you' taekook
Fanfictionjeon jeongguk'un tek istediği, kim taehyung'un ilgisiydi. 'baby wish that you would hold me or just say that you were mine'