Alacakaranlıkta yine kendini kaldırımda yürürken bulmuştu. Üzerinde hiçbir şey yoktu: Ne sevgi, ne korku, ne özlem ne de üzüntü. Bilerek tüm duygularını bir saksıya gömmüştü, zaten alışamadığı bu suni duyguların hiçbir önemi yoktu.
Bu düşünceler arasından sıyrılmaya çalışırken epey zaman geçmiş olacak ki insan seyri artmış ve dünya yeni ama sıradan bir güne başlamıştı.
Bu olaydan sıkılmaya başladı ve
derin bir of çekti "Görmekten bıktığım bu suretlerden ne zaman kurtulacağım "diye seslendi gölgesine.
Cevap alamıyordu ama konuştuğu iki kişiden biriydi gölgesi o yüzden sorun yoktu. Hızlı adımlarla evin yoluna koyulurken sıcak bir koku hisseti Payiz. "Bu koku ! Bu koku benim olana ait " diye haykırdı.
Etrafındaki insanlar şaşkın bakışlarla Payiz'e bakarken Payiz ise o kokunun sahibini arıyordu. Ama yoktu...
Eve varmıştı ve artık yazmaya çalıştığı kitabına devam etmeliydi.
Ama nasıl? Dilindeki zehri nasıl kusacaktı , ne hakla kirletecekti bu beyaz sayfaları....
Üç saat geçmişti ve tek kelime bile dilinden kalemine ulaşmamıştı. Birden kapı zili çaldı ve "Hayır, hayır
umarım başka bir gazeteci veya dergi sahibi deðildir. " diye söylendi. Açmazsam gider diye düşündü fakat kapı ısrarla çalmaya devam ediyordu. Kapıya yönelip açtığında 20 yıldır hissetmediği bir duyguyu hissetti.
Evet 20 yıldır unuttuğu duyguyu kapının diðer ucundaki şey
Payiz'e hatırlattı.
"Anne , nereye gidiyorsun. Hani hep birlikte olacaktık." dedi Payiz. Kelimeleri ve hıçkırıkları aynı anda yaşıyordu bedeninde. Oysa annesi tek bir kelime bile etmemişti. Payiz 'in yapabileceði tek şey vardı :o da sadece arkasından bakmaktı.
"Beyefendi !Beyefendi ! İyi misiniz?
Birden irkilen Payiz karşısında uzun boylu , düzgün yüzlü, iyi giyimli bir kadın gördü .Daha da önemlisi annesiyle aynı kokuyordu.
Payiz"Eeee..Evet iyiyim "dedi.
Şaşkın bakışlarıyla beni gömen ve annem gibi kokan bu kadın da kim?
Bu farklı ama rahatsız edici düşünceler arasındayken.
"Merhaba benim adım Korel.
Fen _ Edebiyat fakültesi psikoloji bölümü 4.sınıf öğrencisiyim .
Payiz Beye bakmıştım .Burada mı acaba ? " dedi. Payiz halen aldığı kokunun etkisindeydi bu yüzden kadının ne dediğini duymamıştı.
Üstündeki ağır ama güzel yükü tekrar omuzlarından alıp kalbine yükleyerek . " Pardon duyamadım ne dediniz?" Korel tekrardan sordu "Payiz Beye bakmıştım." Payiz hemen cevap verdi "Bur da değil."
"Ne zaman gelir acaba"
"Bir iki saate belki gelir"
Korel üzgün değildi .Kendi kendine : " Belki bir ihtiyacı vardır. Ancak bu üstü başı dağınık ,sıradan ve kaba olan bu adam da kim ? Belki evin bir çalışanıdır " diye düşündü.
Korel:"Anladım, bahçede bekleyebilir miyim? "dedi
Bu esnada Azrail'in ruhu çektiği gibi rüzgarda Korel'den o meşru kokuyu alıp Payiz' in tüm ruhuna ekmişti.
Payiz bu konuşma esnasında hep yere bakıyordu ve ikinci defa Korel 'in yüzüne baktı .Biraz bakıştıktan sonra hiçbir şey demeden kapıyı Korel 'in yüzüne kapattı. Korel çok şaşırmıştı, çünkü daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştı . " Deli midir ne." dedi ve bahçedeki bankta oturmaya başladı.
Kapıyı kapatmıştı . İlk değildi ama neden bu sefer farklı gibiydi. "Neden farklı hissediyorum , neden onunla aynı kokuya sahip . Nedeeenn!!"sesi tüm evde yankılanmıştı. Az sonra kendini kitabını yazarken bulmuştu.
Kendi kendine son satırı tekrar ediyordu. "Nihayetin de "sevginin" tersi "kayıtsızlıktır". Bu sözü ilk söyleyen acaba öldüğünde ateşler içinde azap çekmiş midir? Çünkü "sevgini" tersi "nefrettir". Kendinden utanması gerekir bu sözü söylediği için
Kafasını kaldırıp saate baktığında ;
Akrep her zamanki gibi yelkovanı kovalıyordu. Sanki birbirlerini arıyorlardı. Birlikte ama ayrıydılar.
Saat 20:15 geçiyordu. " Nasıl oluyor da kendimden her saniye geçmeme rağmen günler geçmiyor." dedi. Dışarda yağmur yağıyordu .Kim bilir yağmur ne zaman başlamıştı. Ve şöyle düşündü: " Çoğu insan için yağmur: aşk ,sevgi, bereket, mutluluktur.
Oysaki yağmurun tek anlamı acıdır.
Kimse böyle düşünmez çünkü; küçük insanların yaptığı sadece önceki bir durumu benimsemektir. Tıpkı bir hayvan gibi." dedi. Ayağa kalktı, koltuğunu çekti, pencereye doğru yol aldı. Biraz dışarı seyretmek istemişti ,tek gayesi üzerine gelen bu duvarların acaba insanlar gibi arakadan da üzerine gelip gelmeyeceğini öğrenmekti. Payiz' in evi şehir yerleşkesinden uzak bir yerdeydi. Bu yüzden nefret ettiði insanların yüzünü çok daha az görüyordu. Perdeyi hafif aralarken sanki ruhunun yedinci kapısı olan acı kapısını aralıyordu. Perdenin her santimini çekerken sanki acı kapısından kilometrelerce yol kat ediyordu. Daha fazla çekemdi perdeyi ,yüzü tek görünebiliyordu pencereden. Etrafa yağmurun o naif ama sırada sesi vardı. Bir romandan yada şiirden aklına bir söz geldi. "Acıydı fakat muhtaç." Sanki bu söz sırf bu yaşadığı durum anlatmak için yazılmıştı. Az sonra yağmur şiddetini artırmıştı ve Payiz kendini dışarda otururken bulmuştu.
"Ne zaman geldim buraya , hani odamdaydım. Gerçi bir önemi de yok demi?" dedi . Payiz yere düşen her bir yağmur damlasından adeta nefret ediyordu ve kendi kendine "Yine yağmurlu bir gündü demi anne. Hani hiç bırakmayacağına dair söz vermiştin. Ayrıca tek kelime bile etmeden gittiğinde de yine yağmur vardı.
Ah be annem ne diye gittin ki? Ne diye
Beni bu hayat çukurunda bir başıma bıraktın. Biliyor musun anne bu gün benim doğum günüm ,hatırlıyorsun ama yine söyleyeyim 22 aralık anne. Gidişini üzerinden tam 20 yıl geçti ve senden sonra halen yalnızım. Gördün mü anne oğlun 30.yaş gününü kutlarken bile tek başına. Gurur duy
anne yarattığın bu şaheserden. Senden nefret ediyorum, iğreniyorum anne". diye haykırdı. Payiz 'in göz yaşları yağan yağmur bir olmuştu . Yağmur toprağı göz yaşları ise yüreğini ıslatıyordu. Üstü başı çamura bulanmıştı, birazda üşüme gelmişti. Doğrulup ayağa kalklmaya çalıştı ama nâfile. Ne kalbinde ne de ruhunda derman kalmıştı.
" Payiz hadi kalk ,sabah oldu."
Payiz yanağına kondurulan bir öpücükle gözlerini açtı. Payiz :"Anne dudakların ne kadar da sıcak. Tıpkı güneş gibi. Zaten güneş dünyayı senin dudakların da beni ısıtmak için var demi anne ?"dedi. Payiz oracıkta yarı baygın yatıyordu. Bilincini yavaş yavaş yitiriyordu. Son bir kaç cümleyi dile getirebildi. :"Sonbaharın bir adı olsaydı bu veda olurdu. Çünkü ; ağacın iki mevsimdir baş tacı yaptığı yaprakları onu ansızın sessizlikle terk ediyordu. Bu sesiz çığlıkları duyabilen tek kişide rüzgardı. Bu yüzdendir ki rüzgar tüm hırçınlığıyla yaprakları sağdan sola savuruyordu. Bak duyuyor musun yaparak nasılda ağlıyor? Nasılda pişmanlık içinde keþkelere boğuluyor . Ama artık çok geç. Şimdi seçtiklerinle yok ol." dedi ve gözlerini kapattı Payiz .Adeta güneş ve ay aynı anda kaybolmuştu. Zifiri karanlığa adım atmıştı. Yağmurda Payiz ile ağlıyordu. Ama yağmurun durmaya hiç niyeti yoktu aksine daha da vahşileşmişti. Payiz yağmurun etkisiyle bahçesinde tek başına yaşarken toprağa gömülüyordu. Kimsede yoktu ve olmayacaktı da..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
payiz
Teen Fictionaslında hayatın tek gerçek tarafı ölüm ve ölümden hemen öncesi. Peki ya hayatın geri kalanı bi önemi yokmu..?