PRINCESS

126 8 2
                                    

Prens bir an ciddiyetini topladı ve "Kardeşimin odası, kız kardeşimin" diye cevapladı.
Nasıl yani? Kız kardeşi mi vardı? Neden bunu kimse bilmiyor? Aklımda yine binlerce sorular vardı ama soramıyordum.
"Neden birdenbire ciddileştin?" diye soramadan edemezdim.
"Biz pek anlaşamayız onunla. Ailemle de iyi geçinemez. Başka kraliyetten prens onu istemeye gelecek bu yüzden kendini odaya kapattı ve günlerdir çıkmıyor" dedi.
Sanırım soğuk ve insan sevmeyen biri diye düşündüm ama önyargılı olmayacağıma yemin ettiğim için bu düşüncemi bastırmaya çalıştım.
Prenses hakkında merak ettiğim çok şey vardı ama prens konuyu değiştirip duruyordu. Sanırım araları epey bozuk. Bir süre kız kardeşinin odasının kapısına baktıktan sonra bana doğru dönüp ''Diğer hizmetçiler gelmiştir, ben onları karşılayayım.'' dedi. Ben de işime devam etmek üzere giderken kolumdan tuttu ve ''Ben arkadaşımın çalışmasına izin vermem. Sen çalışmak yerine benimle takıl, ben anneme çalıştığını söylerim ve gerekirse 2 katı para alır sana veririm'' dedi. Egolu, saygısız sandığım prens düşündüğümden ne kadar da farklı biriydi. Benimle takılmayı bu kadar mı çok istiyordu? İlk defa kendimi çok değerli ve önemli hissettim. Saatlerce odasındaki eşyaları kurcaladık, güldük, eğlendik ama birden annemin odaya dalmasıyla tüm eğlencemiz bozuldu. Annem çok sinirlenmişti. Onu anlayabiliyordum çünkü ben de onun gibi bir çalışandım ve çalışmak yerine tüm zamanımı prens ile geçiriyordum. Prens ile aramda bir şey olduğunu düşünecektir. Aslında buna kızmaz, sevinir.
''Kızım, çalışmak yerine neden prensi rahatsız ediyorsun?'' diye sesini yükselterek ama aynı zamanda prense saygısından dolayı kibar şekilde bana kızmaya çalıştı. Prens ve ben susarak, donmuş şekilde anneme doğru bakakaldık. Bir süre sonra prens ayağa kalkıp ''Merak etmeyin, beni rahatsız ettiği falan yok. Kızınız benim buradaki tek arkadaşım ve anneme benim yanımda çalıştığını söyleyeceğim. Ayrıca 2 katı para vereceğim'' dedi. Annemin gözleri parlıyordu. Sevinçten güle oynaya odadan ayrıldı. Üzgünüm anne, sandığın gibi değil...

''Bu arada artık bana prens deme, benim adım Daniel.''
Adını biliyordum. Herkes onun hakkında konuşurken adını bilmemek imkansızdı. Benim onun adını bildiğimi de biliyordu muhtemelen, sadece kibar olmaya çalışıyordu.
''Biliyorum, ben de Hannah.'' dedim gülümseyerek. ''Ben de biliyorum, memnun oldum'' dedi ve elini uzattı.
Ne? Adımı nereden biliyordu? ''Nasıl yani? Adımı nereden biliyorsun?'' dedim şaşkın bir şekilde ona bakarak. Sadece gülümsedi ve ''Elim havada kaldı'' dedi. Gülmeye başladık. ''Özür dilerim, bildiğini söyleyince şaşkınlıktan unuttum'' dedim ve elini sıktım. ''Ben de memnun oldum ama nereden bildiğini çok merak ediyorum.''
''Ailecek buraya gelen tüm çalışanların adını biliriz. Çalışanları işçi olarak değil ailemizin parçası olarak görüyoruz'' diye cevap verdi. Bu cevabından sonra istemsiz olarak gözlerim doldu ve ağlamaya başladım. Aslında krallar, kraliçeler, zenginler sandığımız kadar zalim insanlar değillermiş. Hayatım boyunca böyle düşündüğüm için kendimden nefret ettim, bu yüzden ağlıyordum. Onlar da insandı sonuçta, onların da kalpleri vardı. Neden hepsi zalim ve kalpsiz olsun ki? Ne kadar önyargılı bir insanmışım meğer..
Prens ağladığım için bana sarıldı ve ''Ağlama, sen artık bizim ailenin en değerlisisin. Bu evde 1 prens, 1 prenses vardı. Artık 1 prens, 2 prenses var'' dedi. Bu benim için öyle güzel bir cümleydi ki ağlamamı durdurmak yerine daha fazla ağlamamı sağladı fakat bu sefer üzgün veya kızgın olduğum için değil, mutlu olduğum için ağlıyordum.
Prensin sarılmasına karşılık verdim ve ''İyi ki varsın'' dedim. O sadece 1 gündür vardı ama sanki hep varmış gibiydi. Kardeş gibiydi. Hep kardeşim olsun isterdim ve kardeş sevgisini merak ederdim. O an gelmiş gibi hissediyordum. O da bana bakarak ''Sen de iyi ki varsın'' dedi. Bana bakarken onun da gözünden bir damla yaş aktığını gördüm. Prens ağlıyordu, benim için ağlıyordu, benimle ağlıyordu. Prens ile evlenmek isteyen kızlar benim yerimde olmak için her şeylerini verirlerdi.

''Hey, abimin yanındaki aptal mahluk!''
Prens ve ben ağlarken odaya dünya güzeli bir kız girdi.

Prenses (Sofia)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Prenses (Sofia)

İltifat etmek falan için söylemiyorum, ciddi anlamda dünya güzeli bir kızdı fakat 'aptal mahluk' dediği kız sanırım bendim.

''Doğru konuş! Ayrıca o aptal mahluk falan değil, en azından zeki bir kız. Senin yaptığın gibi onunla evlenmek isteyen prensleri reddetmez!'' diye bağırdı kardeşine Daniel.

Prenses alaycı bir şekilde gülerek ''Ha ha! Bu mu mükemmel gelin adayımız? Aynı senin gibi sulu gözlü ve gördüğüm kadarıyla fakir!'' dedi.
Moralim çok bozulmuştu, gelin adayı bile değildim halbuki. Tam sevinçten ağlıyorum derken bu sefer kalp acısından ağlıyordum. Kalp acısı en kötüsüdür, derinden yaralar ve fiziksel acı verir. Görünmez ama kanatır, dokunulmaz ama hissedilir.

Yerimden kalktım ve koşarak alt kata indim. Hizmetçi kıyafetlerimi giydim, işime ağlaya ağlaya devam ettim.
Olması gerektiği gibi..
Benim hakettiğim buydu. Kaderimde vardı fakir olmak, üzülmek, kalp acısı.
Benim kaderim hüzündü.

GÜNAHLAR KRALİÇESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin