Derin'in anlatımı ile:
Savaş'ı pek tanımam ama bu sefer haklıydı... Ne halt istersek onu yaparız! Bu zamana kadar tutsak olduğumuz yetti ve arttı bile. Ne Emir'i, ne de kuralları dinlemeye niyetimiz yok.
"Artık yiyecek bir şeyler bulmak için hava dağına gitmemiz gerekiyor, yolumuza ne çıkacağını bilmiyoruz. Ayrıca eğer hava dağında yiyecek bir şey bulamazsak, başka bir yerde arama yapmak için zamanımız olur." İdil böyle olmak zorunda mı diye düşünüyorum bazen. Neden sürekli görev peşinde olduğunu anlayamadım ama ben tutsak olmadığımızı hissetmek istiyorum. Dünya'ya indik ve havayı içime kadar solumak istiyorum...
"O zaman Emir ve İdil gitsin. Bir kerede ayrıcalıklı olanlar zorluk çeksin. Değil mi?" Savaş'ın sorusuna kalabalıktan onaylayan sesler geldi. Açıkçası bende onu onaylıyorum, bu zamana kadar Ark'da ayrıcalık gören hep onlar oldu, sıra bizde.
"Savaş." Beren istemsiz bir şekilde karşısına geçti. "Yemeğe ihtiyacımız olacak. burada ki 100 kişinin yemeğini sadece iki kişinin getiremeyeceğini hepimiz biliyoruz."
"Ege, Aras ve Çağatay yardım etsin o zaman. Sen niye karışıyorsun ki?"
"Ben neden mi karışıyorum? Beni güvence altına almana gerek yok, başımın çaresine bakarım."
"Beren hiçbir yere gitmiyorsun!" Beren gülerek önce Savaş'a, sonra Emir'e baktı.
"Ben de geliyorum." Savaş gözünü devirerek Beren'e baktı. Ama ona şunu itiraf etmeyelim, kardeşi iflah olacak gibi değil. Kendisiyle pek konuşmadım o yüzden ön yargı yaratmak istemiyorum ama gördüğüm bu. Abisi olan tek kişi, onu düşünen birileri var ama onu dinlememesi... Umarım pişman olmaz.
Savaş Aras ve Çağatay'a arkalarından gitmeleri için işaret verdi. Ege'de uyuşuk tavırlarla onların arkasına takıldığı sırada "Ege sen değil." diye bağırdı Savaş.
Ege birden arkasını şaşırmış bir ifadeyle bize baktı. Duruşunu dikleştirip yaklaştı "Niye ben değil?" Soran gözlerle bir bana, bir Savaş'a baktı. Açıkçası bende neden Ege'nin neden gitmediğini anlamadım ama merak ediyorum. Bu sefer Ege'nin anlamayan bakışlarına bende eşlik ettim ve ikimiz birden Savaş'a baktık.
"Bileğinize taktığınız şeyler sizin hayati değerlerinizi Ark'a gönderiyor. Gerçekten sizi deney tahtası gibi Dünya'ya gönderen insanlara yardımcı mı olacaksınız?" Kolumda ki demir bilekliğe baktım ve gerçekten bizi tutsak olarak mı görüyorlardı? Bu bileklik bizim onlara bağımlı olduğumuzu söylüyor.
"Sen nereden biliyorsun?" dedim sorgulayıcı bir şekilde. Sonuçta Savaş Ark'ta torpilli değildi ve bunları bilmesi imkansız.
"Mira söyledi. Hatta bu bileklikleri tasarlayan da o, ne için tasarladığını kendi de bilmiyordu orası ayrı bir konu. Ama bizi şuan ilgilendiren tek şey, Ark'a kendimizi ölü göstermek. Eğer ölmediğimizi anlarlarsa buraya gelirler ve biz yine tutsak oluruz."
"Mira kim bilmiyorum ama diğerleri suçlarımızı affedeceklerini söylediler, ayrıca işin içinde Emir var. Onu tutsak saymazlarsa bizi de saymazlar." Ege tam arkasını dönüp gittiğinde Savaş tekrardan seslendi.
"Gerçekten Emir'e uyguladıkları torpili sana uygulayacaklarını mı sanıyorsun? O ve sen asla aynı değilsiniz, biz aynı değiliz. Bizim annemiz babamız öldü, onları öldüren de Emir'in babasıydı."
"O zaman ilk olarak Emir'den başlayalım. Daha sonrasında kardeşin ve diğerlerini de hallederiz. Sıkı yönetim olacaksa olsun, bende Ark'ın buraya gelmesini istemiyorum. Yaşamayı hak etmiyorlar, bizi mahkum saydılar ve ailemizi gözümüzün önünde uçurdular."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
100 (BEST OF)
FanfictionYaklaşık 97 yıl önce dünya üzerinde çıkan küresel nükleer savaşın ardından tüm insanlığın yok olmasıyla başlamaktadır. Küresel sistemin dışında, uydu yörüngelerinde kalan 12 farklı ülke istasyonu, dünyanın radyasyon yayması ve ölümcül derecede tehli...