Minibüs ağır aksak taşlı yolu aşarak meydandaki bakkalın önünde durduğunda kucağındaki poşeti ve bacaklarının arasına sabitlediği valizi avuçlayarak doğruldu. Başını eğerek indi süt ve ekmek kokan vasıtadan. Bir nemli hava yüzüne geldi yapıştı öğlen esintisi ile. Kül kokusu genzini yaktı. Alnında boncuk boncuk biriken teri elinde iyice ıslanan mendille bir kez daha sildi.
Kısa kollu gömleğinin cebinden çıkardığı adresi, kendisiyle birlikte inen bir adama sordu.
Adamın kararsız sözleri iki üç ayrı yol tarif edince teşekkür edip bakkala yol aldı.
"Kolay gelsin ustam, Do KyungSoo'nun evini soracaktım."
"Yazar abimizin evi mi? Gazeteci misiniz? Televizyoncu mu?"
Adam temkinli ve kuşkuyla sorunca dostça bir gülüş sundu.
"Hayır ustam, kitaplarını yayınladığımız Emek Yayınevinden geliyorum. Köyünüzü ve KyungSoo yazarımızı da vuran talihsiz durumu öğrenince, destek olmak için geldim."
"Talihsizlik değil bu evlat, uğursuzluk uğursuzluk! Şu hâle baksana! Önceden bu meydanda durup bakınca evler ağaçtan görünmezdi. Şimdi sahildeki evler bile görünüyor. Cehennemi yaşadık biz üç günde. Bir Allah bilir bir de biz. Yazar abimizin kalemi bile yandı. Evinden hiç çıkmaz oldu. Arada çırağı salıyorum bir isteği var mıdır diye. Su bile istemedi. Gerçi köyümüzün suyu kaynak suyudur, berraktır, tatlıdır evinden de içer yani."
Dinledikçe anlatan adama sabırlı bir gülüşle salladı başını.
"Peki, nerede yazarımızın evi?"
"Ha onu sordundu demi? Bak imdi, şu karaduttan.. doğru ya o da yandı.."
Adam iç çekerek elini göğsüne yasladı. Kelimeler çıkmadı ağzından.
Elini adamın sırtına yaslayıp usulca ovdu o da.
"Biz ne günah işledik, ne hata ettik de başımıza geldi bu felâket!"
"Hata sizin değil ustam, faillerin!"
"Haniymiş fail! Devletten geldiler. Küllerin arasında oraya buraya baktılar. Trafodan çıkmış dediler, o gün de rüzgâr da vardıydı. Bunlar işte failler."
"Kaç itfaiye geldi köye?"
"Evlat yangın bir tutuştu mu hem de o rüzgârla bu sıcakta yürüdü üzerimize, itfaiye napsın?! A ha şu dağa bak, Demirçik Dağı küle döndü. Yağmur yağmazsa itfaiye napsın? Bir bu köy değil ki! Civar köyler hep yandı. İtfaiyelerin olancası, dört müydü beş mi, evleri anca kurtardılar. Ambulanslar da devriye dolandı. Dumandan zehirlenen, yanığı olan, şok geçiren, dehşete düşen kim varsa hastanelere taşıdılar. Biz şunun şurasında bir haftadır kendimize geldik."
Jongin kederle salladı başını.
"Çok geçmiş olsun ustam."
"Geçer elbet, bu da geçer.. ben seni bizim çırakla ileteyim yazar abimizin evine. Tüh bak hiç sormadım da, gazoz içen mi?"
"Sağolun ustam, ben bir an evvel yazarıma kavuşayım."
"Dur, bekle az hele. Metin! Oğlum Metin! Kıs o teyibi! İki de gazoz kap gel!"
Kısılınca farkettiği şarkı bir aşkı çağırıyordu.
Eline değerdi safça elim
Seninse beni arardı gözlerin (*)İçeriden on, on iki yaşlarında zayıf, güleç bir oğlan çocuğu çıktı. Dilinde başka bir şarkı..
"Amaan petrol canıım petroool!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Yangın Dolusu Aşk Verdi Bana
FanfictionPek Kıymetli Editör Beyim Minseok, Sana sözünü verdiğim romanı bir türlü tamamlayamıyorum. Belki bahane diyeceksin ama Allah düşmanımın dahi başına vermesin ki mandalina bahçem yandı. Yazamıyorum tek kelimeye tek hece bile.. Diyeceğim şu ki bir s...