Altın sarısı çerçeveli gözlüklerini indirince kelimelerin satırlardan devriliyor gibi göründüğü mektubu ters çevirip yüzünü ovuşturdu..
"Ah şu ihtiyar!" dedi yorgun ve uyuşuk bir sesle.
Gün ortası kahvesinden dumanlar yükselmiyordu artık. Bunu da yazarının lanetine verdi.
İlk yudum için uzandığında boğazında kırağı bir acılık duydu. Şu ihtiyar yemeden içmeden de kesilmişse..
Duvardaki yıllık takvim, müdüriyete söz verdiği tarihi ikaz ediyordu.
Bu bir yana diye düşündü, "ihtiyarı beslemek lazım."
Zaten soğumuş olan kahvesini iki yudumda hızlıca bitirip doğruldu, karnının üzerinde katlanan ekoseli yeleğini düzeltti.
Evrak dolabının önünden geçerken camlarına vuran aksinde saçlarını düzeltti.
"Şu ihtiyar yok mu.." diye güldü haline..
Yayınevinin kağıt ve mürekkep kokan koridorlarını yüzünde mendille geçerken gözleri kısıldı. Editör kalemlerinden Mithat Efendinin kapısını çaldı. Tok sesiyle içeri buyur eden sesini beklemeden odaya dalınca tıraş olurken bulduğu adama şaşkınlıkla bakakaldı. Onu bu halde ilk görüşü değildi.
Kırmızı çerçeveli aynası tramvaydan yayınevinin bulunduğu iş hanına gelen yol üstündeki seyyarlardan olduğu aşikârdı. Mithat Efendi ucuzluktan alışveriş etmeye hiç gocunmazdı. Yayınevinin ilk kurucularından oluşu, çok kere zararına kepenk indirmekle yüz yüze gelişi, siyasi dayatmalar, haksız rekabetler, satış baskısı onu her insandan geçirmiş ve hayatı menevşe nakışlı mendili gibi dürüp cebine koymayı öğretmişti. Elindeki dertli ahvaller niyaz eden mektupla başa çıkabilecek olan da bu elmacık yanakları tıraş köpüğüne bulanan adamdan başkası değildi.
"Mithat Efendim, bir yangından doğma bir derdim var."
Adam elindeki usturayı yanağında kaydırırken tek gözünü kısarak aynadan süzdü onu.
"Hoyr olson inş..ah.."
Minseok mendilini katlayıp cebine sokuşturdu ve sanki adam okuyabilecekmiş gibi katlı mektubu açıp gözlerini aynadan ayırmayan adama salladı.
"Yazarım Do KyungSoo'nun başına talihsiz bir iş gelmiş."
Adam elindeki usturayı indirip ellerini dizlerine yasladı ve aynadan dinledi Minseok'u.
"Bir süre önce şehrin güney yakasını yutan alevler meğer onun köyünü ve bahçesini de yakmış."
Gözlerine bir karalık oturdu Mithat Efendinin.
"Bahçesi onun.. nasıl desem.. dede yadigârıdır bir kere.. o bahçede geçmiş çocukluğu.. vatanı gibi sever, korur.. kitaplarının her satırına şahittir ordaki her ağaç. Tabi burada yazdığına göre hiçbiri kalmamış.."
Mithat Efendi aynadan ardına döndü.
"Dünyaya küsmüş ha.."
Minseok yavaşça salladı başını.
"Buhranda şimdi.. telefon da açamıyorum. Hatlar da yanmış.."
Mithat Efendi usturayı sehpaya indirdi. Omzundaki havluyla yanaklarını sildi.
"Telefonla alamazsın zaten gönlünü.."
"Gitsem de alabileceğimi sanmıyorum. Yazarımı tanırım."
"Artık tanıyamazsın." dedi Mithat Efendi dizlerine vurup doğrulurken, "uğradığı her dertten bir daha doğar insan.. O, artık senin bildiğin Do KyungSoo değildir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Yangın Dolusu Aşk Verdi Bana
FanficPek Kıymetli Editör Beyim Minseok, Sana sözünü verdiğim romanı bir türlü tamamlayamıyorum. Belki bahane diyeceksin ama Allah düşmanımın dahi başına vermesin ki mandalina bahçem yandı. Yazamıyorum tek kelimeye tek hece bile.. Diyeceğim şu ki bir s...