Sakinsu köyüne gelişinden bu yana bir hafta geçmiş, bir şeyi alışkanlığa dönüştürmeye yeten yedi günü tamamlamıştı.
Sabahları günle birlikte uyanıyor, sahile inen yolu koşuyor diğer bahçelerin ve insanların durumunu kontrol ediyordu. Akşamları gün batımından önce de bu koşuyu tekrarlıyordu. Yabancılığına hemen dikkat kesilen bakışlar gözden kaybolana değin üzerinden çekilmiyordu.
Sabah koşusundan sonra verandaya bir kahvaltı kuruyor ve yazara da sesleniyordu. Uyku mahmuru sofrada güçlükle uyanık kalan yazarı izlemek ona televizyonun eksikliğini unutturmuştu.
Şehirde iken sabahları işe gitmeden evvel mutlaka sabah haberlerini izlerdi. Fakat köye geldiğinden beri yazarın yastığından uyanıp gelmiş dağınık saçlarını izliyordu.
Aziz ustadan öğrendiğine göre kaymakamlıktan ve orman işlerinden gelen yetkililer köyü gezmiş, hasar tespiti yapmış ve yardım sözünde bulunmuştu. Fakat yardımlar para şeklinde değil tamirat ve gıda yardımı şeklinde olacaktı. Bunun yanı sıra Orman Müdürlüğü de fidan, tohum ve gübre yardımında bulunacaktı.
KyungSoo yazar mutfaktaki işlerden başka her şeyden elini çektiğinden onun adına kendisi yetkililerle görüşmüş ve hasar tespitinde yardımcı olmuştu. Gelecek haftaya kadar orman idaresinin yardımları köylüye dağıtılacaktı.
Aziz ustanın söylediğine göre toprağı şimdiden sürmek, bellemek, havalandırmak gerekti. Küle dönmüş ağaçlar kesilmeli, sökülmeli gelecek fidanlara yer açılmalıydı.
Jongin, dinlediği her köylüden öğrendiklerini not aldı. Ağaçların yanıklarını budadı. Onları tamamen söküp atmaya gönlü el vermedi. Zira bir bahane ile verandaya çıkıp, perdeyi açıp kendisini izleyen yazarın kederli bakışlarına dayanmak zordu.
Bahçeyi kazmalayıp fidanlar için çukurlar açtı. Toprağı havalandırdı, suladı gübreledi, suladı.
Ufak ufak otlar çıkmaya başladığında KyungSoo da verandada daha çok oturur olmuştu.
Bunun üzerine Jongin, köylülerden bulduğu çiçek tohumlarını, yazarın evindeki boş yoğurt kutularına ve yağ tenekelerine ekti. Günler günler sonra onlar da filiz vermeye başlamıştı.
Eylül kapıya gelmekteydi. Geceler serinlese de gündüzler ağustos sıcaklığını koruyordu.
Bir sabah koşudan dönerken orman idaresinin fidan dağıtan traktörlerini görünce eve koşturdu. Verandada onu karşılayan kahvaltı ve yazarı görünce sevinci katlandı.
"Yazarım.."
"Kaç gündür yoruluyorsun diye.." dedi, kaçışan bakışlarını sofrada yakaladı.
"Bunları eksen bile.." dedi, çayından bir yudum için duraksadı, sözlerindeki tereddüt kalbinden geliyordu.
"Bir gün bir densiz çıkıp onları yine yakacak.."
Bardağı avuçlarında sıkmaktan ellerinin rengi değişmişti.
"Bütün bu emeklerin, gayretlerin, onlarla büyüyen umutların, içinde kurduğun hayallerin kül olacak. Yılların yanacak Jongin.."
"Yazarım-"
"Bana umut veriyorsun. Ama ben bu umutla başa çıkamam. Bir daha yanmaya dayanamam. Ya yanarsa korkusuyla yaşayamam. Bırak böyle kalsın bu bahçe. Yanmış ve kül olmuş.. hiçbir beklentisi olmadan.. bir daha kimse yakamaz.. cehennemi bir daha yakamazsın.. ama cenneti aldatacak bir şeytan yine çıkacaktır."
"Olsun.." dedi Jongin, yazarın avuçlarını çözdü, bardağı alarak bir çay daha doldurdu. İki şeker attı.
"Yine yanarlarsa yine ekerim. Elimden geliyor ne de olsa. Onlar yakabiliyorsa ben de ekebilirim. Onlar yok ediyorsa ben de var edebilirim.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Yangın Dolusu Aşk Verdi Bana
FanfictionPek Kıymetli Editör Beyim Minseok, Sana sözünü verdiğim romanı bir türlü tamamlayamıyorum. Belki bahane diyeceksin ama Allah düşmanımın dahi başına vermesin ki mandalina bahçem yandı. Yazamıyorum tek kelimeye tek hece bile.. Diyeceğim şu ki bir s...