Birden gözlerimin açılmasıyla kendimi bembeyaz bir yerde buldum.Ne uzunlukta, ne genişlikte, ne yükseklikte anlamak imkânsızdı.Bembeyaz...Sadece beyaz...
Ne ayaklarımı, ne kollarımı, ne de herhangi bir kasımı hissedebiliyordum.Ama farkında bile değildim.Kafamı bile oynatamazken, hareketsiz kalmaktan ölümüne korkan ben hiçbir şey hissetmiyor, hiçbir şey düşünmüyordum."Hey!"
Ses yok.
Canlılık belirtisi yok.
O an aklıma Jack SPARROW'un bir repliği geldi:
"Ruhum bir rüzgâr için kıvranıyor.Bir meltem, bir esinti!Mini minnacık bir kıpırtı..."Bu düşünceyle içime bir sevinç gelmişti.
Ama bu çok uzun sürmedi.Neden bilmiyorum, içimi aniden bir huzursuzluk kaplamış, yüzümdeki gülümseme öylece donup kalmıştı.Bu garipti.Duygularım...Nasıl anlatılır bilmiyorum.Sanki ben kontrol etmiyordum.Ya da hayır!Ben kontrol ediyordum, ama kendim gibi değildim yani bu...
Ah!Çok farklıydı.Bu bir rüyaydı, farkındaydım ama bu şey yeniydi.
Yine de...
Tanıdık bir şeyler vardı.İşte tam o sırada karşımda beliren silüetle tanıdık olanın ne olduğunu anlamıştım.Sadece profil olarak görebiliyordum ve gölgede olan yüzü daha aydınlanmadan kim olduğunu hissetmiştim.
Hiçbir şey söylemedim.
Hiçbir şey düşünmedim.
Kalp atışlarım yeniden eski ritmine döndü.Bir an sonra bana baktı.Yüzü tamamen aydınlığa kavuşmuştu.Hâlâ aynıydı, hiç değişmemişti.Ne kadar olmuştu?Bir yıl?
Gözlerimin içine baktığında şaşırmıştım.Bu gözler ona ait olamazdı.Bana nefretle bakıyordu, ama o bana böyle bakamazdı!Ne olursa olsun, ne yaparsam yapayım, o bana böyle bakmazdı...
Yüzümde mimik oynamazken, o an gözlerimin söylemek istediğim ama söyleyemediğim her şeyi âdeta haykırdığını hissediyordum.Gözlerimi kaçırarak kafamı eğdiğimde sesini duydum:
"Gözlerime bak!O övündüğün üstün cesaretinden azıcık kaldıysa gözlerime bak!"
Sözleri reddedilecek gibi değildi.Sesi âdeta beynimin içindeydi.Kulaklarımı kapatsam bile duymayı engelleyemeyeceğim türde bir şeydi.
Gözlerimi bir güvenle kaldırıp gözlerimi gözlerine diktim.Meydan okumasaydı bunu asla yapmazdım.
Bu yüz ifadesine, bu bakışlara katlanamıyordum..ve her geçen saniye kalbim daha da acıyordu.
O ise tek isteği acı çektiğimi görmekmiş gibi sözlerine devam etti:"Sen bana söyledin ama ben inanmadım.En büyük pişmanlığım sana inanmamak.Seni dinlemeliydim, senden uzak durmalıydım."
Nefes alış verişlerim hızlanmaya başlamıştı.Gözlerimi açık tutmakta çok zorlanıyordum.
Nereden geldiğini anlamadığım hafif bir esinti başladığında, nefesim yeniden yavaşlamıştı.Yine de oksijensiz kalmaktan korkarcasına derin nefesler alıyordum.
"Ama benim tek hatam bu oldu.Peki seninki?"
Bir an durup sadece gözlerinde bir saniye bile azalmayan, hatta her geçen saniye daha da artan o nefretle bana baktı.
Pişman olacağını biliyordum.O değil bana sesini yükseltmek, en basit bir konuda bile benimle tartışmaktan çekinirdi."Biliyor musun, bencil olduğunu biliyordum.Kendini beğenmiş, acımasız ve umursamaz olduğunu biliyordum.Ama bana karşı bu kadar bencil olabileceğini hiç düşünmedim!"
Yana dönüp hışımla ellerini kumral saçlarından geçirdi.Bir anlığına umutlanmıştım, o hâlâ benim tanıdığım kişiydi ve beni böyle görmeye dayanamıyordu.Sadece kızgındı.Terk edilmiş hissediyordu ve bu konuyu hâllettiğimizde yeniden eskisi gibi olacaktık.
Ama bu umudum da tekrar bakışlarını bana çevirdiğinde uçup gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinç Altının Derinlerinde-Rüyalar
Short Story"Etrafımda kimsenin olmaması yalnız olduğumu göstermez.Her şeyi kendim yapabilecek kadar güçlü olduğumu gösterir."