Tüm vücudumda hissettiğim bir sızıyla inledim. Başım ağrıyordu. Elimi başımın arka tarafına bastırarak bulunduğum yerde yan dönüp cenin pozisyonu aldım.
Derin nefesler alarak bir süre öylece kaldım. Acım tamamen dindiğinde bir ses duydum. Sonunda gözlerimi açtığımda boş gözlerle etrafıma bakındım.Kafama dank ettiğinde gözlerim fal taşı gibi açıldı.Ayağa fırlayıp delirmişçesine etrafımdaki yüzlerce.. hatta binlerce... Ölüye baktım.
Kan kokuyordu. Etraf buram buram kan kokuyordu ve benim dişlerim kaşınıyordu. Her yerde kan vardı, duvarlarda bile.
Fark ettiğim şeyle bir an donup kaldım. Burası..burası nasıl bir yerdi böyle? Kapı yoktu. Pencere yoktu. Hiçbir şey....
Devasa, tuğladan yapılmış bir kutunun içindeydim sanki.Birinin sertçe kolumdan tutmasıyla paniğim yarıda kalmıştı. Kolumu tutan kişiye döndüm. Tanımıyordum. Ya da hayır, tanıyordum sanırım. Ama..emin değildim.
O sırada etrafımızdaki yüzlerce leşin teker teker ayağa kalktığını fark ettim.
Kolumdan çekerek birkaç adım gerilememi sağladı. Bakışlarım yeniden ona dönmüştü."Sakin ol, tamam mı? İyi misin?"
Kaşlarımı çattım. Neden bu kadar endişeliydi ki? İyiydim işte.
Yine de bir an panikle yüzüme dokunarak neyim olduğunu anlamaya çalıştım."İyiyim... Neden? Yüzümde bir şey mi var?"
Elimde bir ıslaklık hissettim. Baktığımda elimin kan içinde kaldığını gördüm.
Etrafımdaki insanlara gözüm takıldığında ağzım açık kaldı. Ayağa kalkan insanlar ölü olanlara saldırıyordu!
Nerede olduğumuzu anlamıştım. Neler olduğunu anlamıştım.
"Beni tanıyor musun?" diye sorduğunda bakışlarım bir kez daha ona dönmüştü."Beni hatırlıyor musun?" Endişeli görünüyordu. Endişeli, telaşlı, biraz da öfkeliydi.
Garip... Yüzü bile zihnimde net değilken duygularını bu kadar net hatırlayabilmem çok garip...
"Tanıdık geliyorsun."
Cevabımla bir an hüzünle gözlerime baktı. Sonra derin bir nefes alıp bana sıkıca sarıldı. İstemsizce karşılık vermiştim. Gerçekten de bir şekilde tanıdık geliyordu.
Birden beni kenara itmesiyle afallamıştım. Öfkeyle ona baktığımda hemen yanımızdaki leşe âdeta bir akbaba gibi dadanmaya çalışan adama engel olmaya çalıştığını görmemle ayağa kalkıp delirmiş gibi davranan adamın kafasına güçlü bir tekme geçirdim. Tanrım!
Adamın kafası yaklaşık on metre ileriye uçmuştu. Şaşkınlıkla yerde yatan başsız, iğrenç, kanlı bedene baktım. İğrenmemiştim. Normal geliyordu. Sadece şaşkındım.
Orta Çağ’daydık. Bir lânetle hepimizi öldürüp yerin onlarca metre altına inşa ettikleri, hiçbir şekilde çıkışı olmayan bu kutu şeklindeki devasa odaya atmışlardı.
Yüzyıllar sonra işleve geçecek bir lânetti. Uyanmamız bunun kanıtıydı. Uyanamayanlar ise güçsüz olanlardı. Onlar gerçekten ölmüşlerdi. Bizler ise özeldik. Ruhumuz güçlüydü. Ölmüştük; ama ölümümüz bizi ölümsüz kılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinç Altının Derinlerinde-Rüyalar
Short Story"Etrafımda kimsenin olmaması yalnız olduğumu göstermez.Her şeyi kendim yapabilecek kadar güçlü olduğumu gösterir."