Sarsıldığımı hissediyordum. Başta umursamadan uykuma devam etmeye çalıştım. Ama sarsıntı gittikçe şiddetleniyordu. Sonunda sert bir zemine düştüğümü hissederek gözlerimi açtım. Gördüğüm ilk şey yataktan sarkan beyaz yorgandı. Homurdanarak yorgana sarılıp kendime doğru çektim. Kafamın altına koyup uykuma orada devam etmeye çalıştım.
Saçlarımın çekildiğini hissederek acıyla tekrar gözlerimi açıp uykumu bana zehir eden kişiye döndüm. Yüzünü gördüğümde kaşlarım çatıldı.
"Senin ne işin var burada?"
Uyku sersemi olduğumu düşünmüş olmalı ki, "Üff, saçmalama da kalk hadi. Yakında varmış oluruz, " dedi her zamanki tersliğiyle.
Uzun zaman sonra onu ilk defa görüyordum ve o her zamanki gibi ters davranıyordu. Bir hatam olmasa bile herhangi bir şeye kızdıysa öfkesini hep benden çıkarırdı.
O hâlâ beni azarlayarak emirler verirken bıkkınlıkla gözlerimi devirdim. Ama bir dakika... Burası benim odam değildi! Telaşla etrafa bakınmaya başladım. Bir trendeydim?!Benim trende ne işim vardı?
O hâlâ gevezelik yaparken öfkeyle sözünü kestim:
"Söylediklerinin tek kelimesini bile duymadım. Şimdi gevezeliği kes ve bana burada ne işimiz olduğunu söyle! Neredeyiz biz? Bu tren nereye gidiyor?"
Bir an şaşkınlıkla boş boş baktıktan sonra konuştu:
"Neyin var senin? Niye delirmiş gibi davranıyorsun?"
Tanıdık, ama bir o kadar da yabancı gelen bir ses "Her zamanki hâli işte," dediğinde arkasında birkaç kişinin daha olduğunu fark ettim. Tanıdıklardı sanki...
Ben onlara gözlerim fal taş gibi açık bakarken arkadaşım sözlerine devam etti.
"Neyse. Hadi çabuk hazırlan da kahvaltıya gel. Senin yüzünden ben de geç kalacağım."
Sözünü bitirdiğinde diğerleriyle birlikte gülüşerek gittiler.
İçimde gitgide büyüyen bir öfkeyle yatağın üzerinde olduğunu yeni fark ettiğim kıyafetleri alıp hızla giyindim.
Dar kapıdan geçtiğimde karşıma upuzun bir koridor çıktı. Bir trende olduğunu düşünürsek oldukça genişti. Kenarlar şık yemek masalarıyla doluydu. Ama servisler açık olduğu hâlde hepsi bomboştu.
Seslendiğimde bir ses alamadım. Nereye gitmişlerdi? Koridorda koşar adım ilerlemeye başladım. Oldukça ağır bir kapıyı iterek diğer bölüme geçtiğimde büyük bir gürültüyle karşılaştım.
Öbür bölümün olduğunun aksine burası tıklım tıklımdı. Çoğu benim yaşlarımdaydı. Kimisi pijamalarıyla, kimisi nereye ait olduğunu bilmediğim bir formayla dolanıyordu.
Aralarından zar zor geçmeye çalıştım. Ben kalabalıkla cebelleşirken bir de bangır bangır bir müzik sesi gelmeye başlamıştı. Başım ağrıyordu. Kahkahaları sanki beynime işliyordu.
O sırada tüm gürültüye rağmen bir şey duydum. Aşağı inmekten bahsediyorlardı. Kaşlarımı çattım. Aşağı mı? İnmek mi?
Aceleyle önümdeki kalabalığı söylenenleri umursamadan kabaca yarıp en yakın pencereye ulaştım. Perde geri kalan pencerelerde de olduğu gibi kapalıydı. Masanın iki yanındaki koltuklar dolu olduğundan masanın üzerinden eğilip perdeye uzandım.
Perdeyi açtığımda gördüğüm şeyle resmen ağzım açık kalmıştı. Bulutlar... Hem de mavi bulutlar? Şok olmuşçasına, ki olmuştum, geri doğruldum. Kıpırdamadan, gözlerimi bile kırpmadan ne kadar süre öylece dışarı baktım bilmiyorum. Biri sertçe bana çarptığında o trans hâlinden çıkmıştım. Ama bu sefer gördüğüm yüz kesinlikle tanıdıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinç Altının Derinlerinde-Rüyalar
Short Story"Etrafımda kimsenin olmaması yalnız olduğumu göstermez.Her şeyi kendim yapabilecek kadar güçlü olduğumu gösterir."