f o u r

95 35 6
                                    

Hatırladıkça acı veren anıları bile isteye hatırlamaya çalışmak delilik midir?

Diğer insanları bilmem ama benim için değil. Hatta altı yıl sonunda nihayet bu anıları hatırlayabilmek için burada olabilmem bile benim için bir lütuf, tanrıya şükretmem gereken türden bir şey.

Lunaparka giden en kısa yol şuanda gitmekte olduğum yol değil. Bu, onun fazlasıyla uzatılmış hali. Aslında üzerinde hiç düşünmedim bile, ayaklarım başına buyruk davrandı. Onlar saptırdı beni bu yola.

Önemsiz bir süre gibi görünen, ancak hayatımın en değerli iki yılını geçirdiğim lise binasına doğru ilerliyordum. Ara sokakların birinde, mütevazi bir yerdi burası. Her zaman özençle baktığımız Seoul'ün görkemli kolejlerinden kat kat daha samimiydi. O zamanlar benim için bir ev, yuva gibiydi. Hatta kendi evimden daha fazla. Evde bulamadığım hürriyeti, mutluluğu, sıcaklığı burada buluyordum ben.

Dik yokuşlu dar sokakta ağır adımlar atarken sırt çantamın siyah askısını biraz daha çekiştirdim. Okul binası yeni yeni görüş alanıma giriyordu ve kendimi kontrol edebilmek için askıyı tutan elimi sıkarak içimdekileri ona aktarmam gerekiyordu.

Biraz rüzgar esseydi belki bu beni rahatlatırdı, gevşememe yardımcı olurdu ama yaprak bile kımıldamıyordu şimdi. Adeta doğa da dikkat kesilmişti benim okul binasına dikkat kesildiğim gibi.

Bahçenin demir kapısının önünde dikiliyordum şimdi. Yaz tatili zamanları olduğundan, bina da bahçe de sessiz ve terk edilmişti. Hoş, benim anılarımda terk edilmiş bir bina olarak yer alıyordu zaten altı yıldır. Zira arkadaşlarım burayı terk edip gittiği gün okul artık benim için terk edilmiş bir binadan farksızdı. Sanki önceleri orada olan yegâne kişiler onlarmış gibi, onlar gittiğinde okul sahipsiz kalmış gibi.

Tam da bu yüzden, hayallerimdeki manzarayla birebirdi şuanda gördüklerim. Daha doğrusu, gözümün gördükleri öyleydi. Zihnim ise çoktan eski anılarda kaybolmuştu. Artık boş bir okul binası değil de, bahçe duvarından atlamaya çalışan birkaç genç görüyordum.

Lise ikinci sınıftım o zamanlar. Ürkektim, çekingendim. Her türlü aşırılıktan korurdum kendimi zira sonunda beni bir baba dayağının bekliyor olmasından korkardım.

Bırak okuldan kaçmayı, tek bir dersi bile kaçırmayı göze alamamıştım o güne kadar. O gün ise neredeyse silah zoruyla sürükleniyordum okuldan kaçma planları yapan arkadaşlarımın yanında.

Okulun arka bahçe duvarının hemen dibinde toplanmıştık. Fazla vaktimiz yoktu, eğer kimseye yakalanmak istemiyorsak en fazla beş dakika içinde hiçbir iz bırakmadan tüymemiz gerekiyordu.

Ben hariç hepsi çok istekliydi ama ben, zorla yakamdan tutuyor olmasalar hiç düşünmeden sınıfa geri koşardım. Böyle bir deneyim yaşamak istemiyor oluşumdan değil, korkuyor oluşumdandı tüm bunlar.

Sehun çevik hareketlerle bahçe duvarında yükselip yalnızca iki saniye içinde gözden kaybolduktan sonra yere bir tüy gibi hafifçe inmiş olmalıydı ki herhangi bir pat küt sesi gelmemişti kulağımıza. Tabi o alışıktı okuldan kaçıp duvardan atlamalara, hatta uzmanlık alanıydı bu onun.

"Eğer babam öğrenirse canıma okur! Artık beni golf sopasıyla mı döver yoksa kapıyı yerinden söküp üzerime mi geçirir bilmiyorum."

Yarı endişeli, yarı yalvaran bir şekilde konuşmuştum ama hiçbiri oralı değildi. Yifan hyung ukala bir gülümseyle birlikte ellerini ovuştururken yan gözle baktı bana.

"Bu abin kaç milyon kere kaçtı okuldan, haberin var mı? Bi kere bile ailemin haberi olmadı. Yeter ki kaçma eylemini başarılı bir şekilde gerçekleştir." dedikten sonra omzumu patpatladı birkaç kez. "Korkma, yanında ben olduğum sürece yakalanman söz konusu bile değil."

promise, [exo.ot12] ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin