t w o

125 42 54
                                    

2014

"Baekhyun söz vermişti geleceğine dair! Bence biraz daha bekleyelim, mutlaka bir yolunu bulup gelir. "

Söz verdikleri saatin üzerinden 40 dk geçmesine rağmen atlıkarıncanın önünden hala ayrılmamışlardı. İnsanların on bir kişilik bu sürünün orada durmuş ne yaptığını anlamak için garip bakışlarını umursamıyorlardı.

Fakat artık daha fazla bekleyemeyeceklerini de biliyorlardı. Ailelerine söz vermişlerdi bu lunapark eğlencesinin iki saati aşmayacağı konusunda.

Jongin artık gitmeleri gerektiğini söylediğinde Luhan istememiş, biraz daha beklemeleri gerektiğini söylemişti. 17 yaşındaki liseli bir genç gibi değil, ilkokul çağındaki bir çocuk gibi büzmüştü dudaklarını.

Jongdae onun kolundan çekerken ağzı kulaklarına varıyordu. "Hadi ama! Son seferimiz değil ya... Bir dahakine Baekhyun'u da alır geliriz hatta gerekirse evden kaçırırız. Ama bugünlük böyle olsun, hadi!"

Ne kadar ikna etmeye çalışıp çekiştirse de Luhan istemiyor ve diretiyordu. Üstelik yalnız da değildi, Baekhyun olmadan gitmek istemeyen başkaları da vardı. Yixing atlı karıncanın yanına çökerken kollarını dizlerinin etrafına sardı. "Siz gidin, ben bekleyeceğim."

"Gidelim o zaman! Kalmak isteyenler burada kalsın."

Minseok gitmek isteyenlere öncülük ederken ileri doğru koşturdu. Bu bir blöftü ve kısa bir an sonra hepsinin peşinden geleceğini biliyordu.

Luhan, Yixing ve Kyungsoo orada kalırken diğerleri Minseok'un peşinden gitti. Büyük adımlar atarken kahkahalarını durduramıyorlardı. Hayatın tadını çıkarmaya çalışan tasasız bir grup genç, arkadaşlarına blöf yaparken bile böyle kahkaha atmadan edemezdi.

"Durun, durun. Ortayı bulalım!"

Chanyeol az önce bir koşturup bir geri dönerken kararsızdı ve nihayetinde iki grubun tam ortasında durup sesini yükseltmişti.

Neredeyse uzaklaşmış olan gençler blöflerinin işe yaradığını görünce memnun bir şekilde durup geri döndüler.

"Şu an gelmeyecek gibi duruyor, o zaman korku tüneline girip sonra tekrar geri dönelim. Böylelikle hem onu beklemiş oluruz hem de beklerken vakti boşa harcamamış oluruz. Zaten biz oradayken gelirse de burada bekler. Nasıl fikir?"

"Ben varım." diye yanıtladı Junmyeon, Yifan da onu onayladı. "Okey."

"Ben zaten dünden hazırım."  diyerek omuz silken Sehun, çok geçmeden ensesine hafif bir tokat yemişti bile.

"Fazla vefasızsın."

Bu el Kyungsoo'ya aitti ve Sehun ona karşı çıkamadı dahi. Kendisi de kabul edebilirdi birazcık vefasız olduğunu. Yalnızca canının acısıyla elini ensesine götürüp kaşlarını çattı. Kyungsoo ise ona bakarken gülmekten alamıyordu kendini.

Zitao bir adım öne atılıp coşkuyla seslendi gruba doğru. "Önce varan kazanır!"

Karşılık almayı bile beklemeden koşmaya başladığında arkasında bıraktığı on liseli gençten aynı anda şikayetçi mırıltılar yükseldi.

"Hey! Hile yapıyorsun!" diye mızmızlandığında Jongdae, herkes çoktan koşmaya başlamıştı bile.

"Sizi baş belaları!"

Sevimli mızmızlanmalarla beraber koşturdu peşlerinden. O hızını arttırdıkça diğerleri de artırdı, o arkalarından bağırmaya devam ettikçe diğerleri güldü yalnızca. Onlar güldükçe hırs yaptı Jongdae. Ve onun hırsı kazandı, nihayet onlara yetiştiğinde tek bir hedefi vardı. Kolunu Zitao'nun omzuna atıp onu yavaşlamaya zorlarken kocaman sırıttı. Boyunu aşan omzuna yetişebilmek için ekstra çaba sarf etmiş, yüzüne bakabilmek için bakışlarını yukarı dikmek zorunda kalmıştı. "Biraz geri dur bakalım fedakâr arkadaşım!"

"Bırak beni!"

"Yoo."

"Bacağım kadar boyun var zaten... Elimin tersindesin, farkındasın değil mi?"

"Hey, senden büyüğüm!"

Omzuna geçirdiği kolunu daha da sıkarken başını tamamen koltuk arasına almıştı Jongdae, bu durumdan zevk aldığı neşeli kahkalarından belliydi.

Zitao tam tersi, alabildiğine dardaydı. Başını Jongdae'nin kolundan kurtarmaya çalışırken söyleniyordu bir yandan da. "Benimle uğraşmaya devam edersen sen de kazanamazsın biliyorsun değil mi hyung?"

"Oh, doğru! Ne halin varsa gör."

Jongdae kafasında şimşek çakmışçasına aydınlanırken Zitao'yu serbest bıraktı nihayet, adımlarını daha da hızlandırarak uzaklaştı oradan. Az önce yarışı önde götüren Zitao şimdi en arkaya düşmüştü.

Devasa lunaparkın içinde insanların arasından sıyrıla sıyrıla koşan bu on bir genç şimdi nefes nefeseydi fakat hiçbiri taviz vermiyordu koşusundan.

Yixing, adımlarını yavaşlatmadan alnının terini elinin tersiyle silmeye çalışırken içi hala rahat değildi. "Baekhyun geldiğinde hepinizi teker teker ispiyonlayacağım!"

"Buna sen de dahilsin. Çok istemiyorsun orada kalırdın!" diye yanıtlarken bir saniyeliğine başını arka çapraz tarafa doğru çevirirken Yixing'in yüzüne baktı Junmyeon.

"Korku tüneli anılarımızı anlatarak unuttururum ben ona."

Chanyeol'dü bu sefer söze atlayan, alnından boncuk boncuk akan terlere rağmen gülümsüyordu.

Luhan kısa bir anlığına ona bakarken yüzü aydın bir hal aldı. "Ah, doğru! Yaşadığımız her şeyi birer birer aklımda tutup her şeyi anlatmalıyım ona."

"Siz sohbet eden durun, ben vardım bile... KAZANDIM!"

Koşunun başından beri bir kez bile ağzını açmamış olan Jongin şimdi tünel girişinin hemen önünde yumruk kaldırıyordu. Zafer duygusuyla beraber gelen egoist gülüşü kendisi hariç herkesin sinirini bozmuştu.

Sehun ellerini dizlerine yaslayıp soluklanırken "Aferin sana." diye mırıldandı iğneleyici bir tonla.

Tünel girişindeki kuyruk ve bilet gişesindeki genç adam onlara doğru ters bakışlar fırlatırlarken bu gençlerin ruhu bile duymadı. Onlar genelde hayatı gelişigüzel yaşar ve diğer insanların tepkilerini umursamazlardı.

"Şimdi hemen bilet paramı ödüyorsunuz. Daha sonra da yemek ısmarlayacaksınız bana." Emir buyuran bakışlarla bilet gişesini işaret etti Jongin parmağıyla.

Diğerlerinin parasını ödemeye çoğunlukla alışmış olan Junmyeon bu lafları sorgusuz sualsiz üzerine aldıktan sonra elini pantolonunun arka cebine götürdü, cüzdanını çıkarırken gişeye doğru ilerledi.

"Bilet işi kolay ama yemeğe Baekhyun ne zaman gelebilirse o zaman gideceğiz." derken ciddi bir ifadeye büründü Junmyeon, nefesini yeni yeni düzene sokmayı başarıyordu.

Jongin bileti Junmyeon'a kilitlemiş olmanın verdiği memnuniyetle gülümserken "Tabiki, o olmadan olmaz!" diye onayladı sözlerini.

O sırada Kyungsoo da Junmyeon'un peşinden harekete geçmişti. Gişeye doğru ilerlerken pek de yüksek olmayan bir sesle söylendi.

"Hadi bir an önce girip çıkalım da Baekhyun hyung gelmiş olursa fazla beklemesin."

Hemen ardından girdiler korku tüneline. Evet, girdiler. Ancak ilerleyen dakikalarda ne Baekhyun geldi atlıkarıncanın önüne, ne de o tünelden çıkan birileri oldu.

İçeride küçük bir kıvılcımdan başlayıp fark edilemeyen, hızlı bir şekilde kontrol edilemez boyuta oluşan yangın on bir arkadaşın sonu oldu. Kızgın, acımasız alevler onları da götürdü yanında. O tünelden çıkabilen yegâne şeyler, cansız bedenler ve küle dönmüş cesetlerdi.

promise, [exo.ot12] ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin