sen; bir kitabın sonundan başına doğru okunuşusun, güzel tınılı bir melodinin kendini kalpsiz ilan eden bir prensese hıçkırık tutturduğu yerisin, bazen yıkık dökük bir evin çökmeye yakın çatısı, bazense o evin ışıksız bir avizesisin, korkudan uyuyamayan çocukların sımsıkı sarıldığı yorgan, belki de, patlamış bir araba lastiğisin değiştirilmesi gereken, ah, bir bilsen, ne çok şey sanarım seni, ne çok şey sayarım seni benzettiğim, insanlar hep nankör, gözleri hep önlerine sunulan da, sunanda değil hiçbir zaman. bir şarkının sonlarına yaklaştığımı fark ettiğim andaki huzursuzluksun benim için, bazen defalarca dinlediğim şarkı, bazense o şarkıyı yazan, fısıldayansın melodiyi kulağıma. kirpik uçlarımda büyüyen ve gitmek için yalvaran bir damla, sebepsiz yere üzülmüş bir çocuk, vicdanıyla başbaşa bırakılmış ve onunla yaşamaya mâhkum bir insanın vicdanı, sen, nefret edilirken sana muhtaç bırakılansın. muhtaç bir insan misaliyim bense, ben, sana muhtaç, sen, sonunu getiremediğim bir belirsizlik.
¹⁴⁹
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ey meyus
Short Storysoğuk bariyerlerin ardından zar zor gözüken dışımız, yıkık dökük harabe misâli içimizden de kötüydü aslında, biz farkına varamadık.