Günler çok hızlı geçmeye başladı artık. Yiyor, içiyor, uyuyorduk. Neredeyse 2 hafta olmuştu bu evde geçirdiğimiz süre. Yiyeceğimiz azaldı daha doğrusu konserve yiyecekler ağırlıklı olarak kaldı. Elektrikler sık sık kesiliyor.
Kendi aramızda fikirler üretiyor bir yandan da korkuyorduk. Radyo frekansını her gün dinledik. Her gün daha kötü şeyler duyduk. Gözlerimizin altı uykusuzluktan morarmış ve şişmişti. Uyuyamıyorduk. Bu karanlık dünya da birbirimizden başka tutunacak bir dalımız yoktu. Masanın bir ucunda demir oturmuş sigara içerken camdan dışarıya bakıyor. Kızlar salon da birbirlerini seyrediyor. Kimsenin konuşacak bir kelimesi bile kalmamış gibi. Radyo yayını bir gidiyor bir geliyor. Duyduğumuz tek insan sesi bu, başka bir insan sesi yok. Erzak bize bir hafta belki yeter belki yetmez. Artık buradan gitme zamanımız gelmiş gibi..Derin bir iç çektim. Herkes bana döndü baktı. Bende onlara baktım. Sadece baktım. Boş gözlerle...
Biray ayağa kalktı bana doğru yürüdü.
Elini omzuma koydu.'' Hadi söyle. Buradan gidelim de. Plan yapmamız lazım, rota çizelim kendimize de. Hadi ne bekliyorsun! ''
Sakin konuşuyordu aslında. Bir anda bağırmaya başladı sonra. Omzumu ileri geri ittirerek. Bişey demek istemedim. Zordu evet. Ama hepimize zordu. Bu davranış doğru değildi. Demir oturduğu yerden kalktı. Masaya çok sert Bir yumruk vurdu. Tabancasını çekti Biray a doğrulttu.
'' O ellerini temmuzun üstünden çek. Yoksa beynini patlatırım. O olmasa şuan burada yoktun. Pardon. Sen buradaydın. Biz yoktuk. Artık ne yaşardın burada onu bilemem. Şimdi ellerini çek git yerine otur. ''
Demire elimle sakin ol işareti yaptım. Herkes gergin, yorgun ve üzgündü. Ben dahil. Demirin yanına doğru yürüdüm. Kulağına eğildim.
'' Bana bahçede eşlik edermisiniz sör Demir adam? ''
Ufak tebessümler oluştu yüzümüzde. Bahçeye çıktık. Hava artık soğumaya başlamıştı. Son bahar yavaş yavaş bitiyordu. Bu kısma kadar olan yaşantımız zorluydu şimdi sıra daha zor olanındaydı. Bahçenin ortasında duran iki sandalyeye nihayet ulaştık. Üzerine yapraklar dökülmüş. Birazda nemliydi. Demir üstünden ceketini çıkardı, sandalyeleri sildi. Usulca oturduk. Çünkü çok soğuktu sandalyeler. Götüm dondu adeta. Sırtımı yaslamak oturmaktan daha zordu. Tam konuşmaya başlayacaktım, Demir susturdu. Susturma şekli komikti. Hav hav hav dedi. Sonra sigarasını çıkarttı.
'' Bir sigara yakmadan konuşturmam. Havlarım. '' dedi.
Sigaramı yaktım. Ama bir şey eksikti.
Demire doğru gözlerimi kısarak baktım.'' sıcak bir kahve iyi olmazmıydı kanka? ''
Demir bağırmaya başladı.
'' Evaaaa, Evaaaaaaa. ''
Kızlar ellerine tüfekleri almış. Bize doğru koşarak geliyorlar. Allahım kafayı yiyeceğim. Tüfeğin birisi de boştu içine fişek koymamıştık. Yanımıza gelince. Eva sordu.
'' Hayatım iyi misin? Ne oldu? ''
Demir gülmeye başladı. Gülerken konuşmaya çalışıyor bir yandan da.
'' Aşkım bize iki tane kahve yaparmısın? "
Eva sinirlendi bu duruma. Kız oldukça korkmuş ama belli. Silahı yere attı. Demirin yakasından tutup.
" Madem kahve istiyorsun. Adam gibi iste. Götünü yırtıp ortalığı karıştırma!"
Ortam fena halde kızışmıştı. Ama o kadar zevkliydi ki o ikiliyi izlemek. Hiç araya girip tamam ya falan demedim. Eva arkasını dönüp gitti eve doğru. Biray şaşkınlıkla, dalıp gitmek arasında kalmış bize doğru bakıyordu. Ayağa kalktım yanına doğru gidip elinden tüfeği aldım. Boş bıraktığımız tüfek onun elinde olan tüfekti. Kurma kolunu çekip mermileri kontrol ettim. Silah doluydu. Demir e doğru döndüm silahı senmi doldurdun diye sordum. O da hayır det gibi kafa salladı. Biray ;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARBURG VİRÜSÜ
Novela JuvenilBir genç düşünün... Ailesi yok, hiç olmadı. Sadece chatten yazıştığı ve hiç görmediği 4 arkadaşı var. İnsanlık yine kendi egolarından sebeblerle dünyanın sonunu hazırladığın da bu 5 arkadaş bir araya gelecek. Önce yaşam mücadelesi olan bu birliktel...