Jungkook beni aradığında finallerin bitmiş olmasının ve hiçbir dersimin büte kalmamış olmasının rahatlığıyla yatağımda uzanıyor ve elimde uzun süredir okumayı beklediğim kitabı tutuyordum. İlk aldığımda okumak için sabırsızlandığım bu kitap şimdi her kapağını açışımda sanki 'Beni okuma! Beni okuma!' diye sesleniyor ve bir türlü okumaya başlayamıyordum. Henüz önsözüne kendimi zorlayarak başlamıştım ki titreşen telefonumla dikkatim hepten dağıldı.
"Jungkook!" Sesimin özlem ve heyecanla dolu çıkmasını beklemiyordum. Sınavlar boyunca birkaç kere konuşmuş ve mesajlaşmıştık o kadar. İkimiz için de hayatımızın yoğun bir dönemiydi. Hattın diğer ucundan güldüğünü duydum. "Nasılsın? Sınavlarının bittiğini yazmışsın."
"Evet, bu sabah son sınava girdim ve özgürlüğe kavuştum."
"Öyleyse bu özgürlüğü birlikte kutlasak mı? Bir planın var mı?" Sanki bunu sormasını beklermiş gibi anında, "Yok." dedim fakat çok meraklı gibi gözükmemek için sonrasında ekledim. "Yani kitap okuyordum ama biraz sıkıldım açıkçası."
"Öyleyse sana çok güzel bir öneriyle geldim."
"Nedir? Nedir?"
"Abim okuldan çadır getirmiş, bana verdi."
"Okul mu?" Sözünü böldüğümü fark ettiğimde çok geçti.
"Evet. Öğretmenlik yapıyor...Sana da uygunsa işten sonra seni alırım, Han Nehri'ne gideriz. Orada çadırı kurabileceğim çok güzel alanlar var. Gece yıldızları izlemek güzel olur."
"Harika olur. Saat kaç gibi gelirsin?"
"Hmmm." Biraz düşündü. Sessizleştiğinde arka fonda telefon ve konuşma sesleri geliyordu. Şirket ortamı. "İşten altıya doğru çıkarsam, yarım saate evinin önünde olurum. Yanına hırka gibi kalın şeyler de alırsan çok iyi olur, geceyi orada geçirebiliriz."
"Tamam, hazır olurum." dedim. Altı buçuğa daha üç saat vardı ama yine de çabucak geçeceğine emindim.
"Görüşürüz."
"Görüşürüz, Jungkook. Dikkat et kendine."
"Pekala. Sen de dikkat et, heyecandan kitabın içine falan düşeyim deme."
"Iyyy." dedim ve gülerken ağzımdan bir, "Kapatıyorum." döküldü.Telefonu yanıma koyup elimdeki kitaba dönecektim ki bir anda odamın kapısının tarafından gelen sesle elim kalbime gitti. "Namjoon! Beni korkuttun!"
"Bir yere mi gidiyorsun demiştim. Sanırım arayan Jungkook'tu."
"Kapı mı dinlemeye başladın sen bakayım?"
"Hayır, mutfağa geçerken duydum konuşmalarınızı. Ee, nereye gidiyorsunuz?"
"Hiç, sınavlar bittiği için kutlama yapacakmışız. Bu gece gelmeyebilirim, kamp gibi bir şey."
Namjoon kaşlarını havaya kaldırdı. "Peki ben Jungkook gibi birisiyle geceyi yalnız başına geçirmene göz yumar mıyım?"
"Ne?" derken şaka yapıp yapmadığını anlamaya çalışıyordum ama yüz ifadesi çok ciddi duruyordu. "Ne?" diye tekrarladım inanamadığımı belli ederek.
"Sadece güvenmiyorum o çocuğa." Benim için endişelendiğini biliyordum, bu yüzden ona kızmak istemiyordum.
"20 yaşındayım Namjoon ve ayrıca Jungkook iyi biri.""Evet ama..."dedi ve doğru kelimeleri arıyormuş gibi yukarıya baktı.
"Katil değil, sadece bipolar." dedim bir anda. Sesimin sert çıkması istemsiz olmuştu. "Kötü biri değil."
"Tartışılır." Derin bir nefes aldı. "Bak, sadece ondan hoşlanmıyorum. İlk zamandan beri. Alışkanlık gibi oldu artık sanırım. Özür dilerim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
beni yeniden kıramazsın // taekook
Fanfictionbana aşktan bahsetmeyin, o acıyla kasılmaktan nefret ederim. (the smiths)