Elbette ki Jungkook benim ilk aşkım değildi. Ondan önce birçok erkekten hoşlanmıştım ama hiç bu kadar ciddi olmamıştı. Zaten minicik bir şeydim, neyin ciddiyetine sahip olabilirdim ki? Açılamadan kalan birinci sınıf aşkımdan sonra diğer erkeklere de aynı muameleyi gösterdim. Etrafımdaki erkekler kızlara tekliflerde bulunurken, benim o yaşta gidip bir erkeğe aşkımı itiraf etmem kötü sonuçlar doğurabilirdi.
Ortaokula başladığım ilk gün sınıfa Jungkook girmişti, ben o anda en arka sıraların birinde oturmuş, yaz tatilinde hiç görüşme fırsatı elde edemediğim Hyunjin ile konuşuyordum. Jungkook yeniydi, daha önce onu okulda hiç görmemiştim. Tavşan dişleri vardı ve siyah gözlüklerini sürekli burnunun üzerine düştüğü için düzeltmek zorunda kalıyordu. Heyecanlandığında kekeliyordu, bu özelliği tavşan dişleriyle birleşince insanlar onunla bayağı alay ediyordu, ama kabul edeyim ki benim için çok tatlıydı.
Şimdi karşımda duruyorken bakıyorum da, hiç değişmemişti. Gözlük takmıyordu fakat lenslerini görebiliyordum.
"Jungkook." Tekrarladığım isminden sonra, kaşlarını havaya kaldırdı. Elinde yarısı bitmiş duran sigara izmaritini aşağıya indirirken, diğer kolunu belime doğru uzattı. "Taehyung!" Sesi gür ve netti. Belime temas eden kolundan dolayı şaşkınken, üstüne bir de gülümsemesi bin kat arttırmıştı şaşkınlığımı. "Görüşmeyeli uzun zaman oldu."
"İki yıl falan işte." Gergince dudaklarımı ıslattım. Yüzümde gezen bakışları aşağıya doğru inerken gerilerek boğazımı temizledim. "N-neler yapıyorsun?" Kahretsin. Kekeledim. Kahretsin.
Boynuna astığı kartı sigara tutan eliyle gözlerimin önüne doğru kaldırdı. "Çalışıyorum."
Elegen Şirketi. Kartı indirmeden önce seçebildiklerim bunlardı. Jeon Jungkook. Proje Değerlendirme Ekip Üyesi.
"Nasıl?"
"Geçen sene böyle bir yarışmada yazılım üzerine projem beğenildi. Şirket başkanı beni aralarında görmek istediğini söyledi. Ailem pek sıcak yanaşmadı bu fikre ama üniversiteden çok iş hayatında kendimi geliştirebileceğimi düşündüğüm için teklifi kabul ettim."
Hala inanamıyorum. Karşımda. Belimdeki tutuşu sert. Bal rengi gözleri adeta parlıyor.
"Dur!" Sesim boğuklaşmıştı. "Bir yıldır Seul'de misin?"
"Evet. Peki ya senin ne işin var burada?"
Derin bir nefes alırken yarım saniyeliğine bakışlarımı yan tarafımızdaki yola verdim, doğrusu Jungkook'a geri dönmeleri oldukça kısa sürmüştü.
Bir yıldır aynı şehirdeydik.
Ben kocaman bir yıl boyunca, onunla karşılaşabilme ihtimallerini bilmeden onu unuttuğumu düşünerek yaşamıştım.
"Bu üniversitede okuyorum." dedim, bakışlarım Jungkook'un gözlerinde takılı kalmadan önce. "Sınıf öğretmenliği."
"Hep öğretmen olmak istediğini söylerdin zaten."
İki saniyelik sessizlik. Yoldan geçen arabaların, Jungkook'un arkasına aldığı kapının ardından gelen uğultuların, etraftaki ağaçlarda yuvasını bulmuş kuşların cıvıltılarının duyulduğu iki saniyelik sessizlik.
"Şey, sonunda yaklaştım ha?"
"Senin adına çok sevindim Taehyung."
Neden dün beni görmemezlikten geldiğini sormayı düşündüm fakat bu güzel ânı tek sözümle bozarım diye bunu yapamadım.
Jungkook tıslayarak elini kaldırdığında elindeki sigaranın sönmekte olduğunu, parmak ucunda siyah izini bıraktığını gördüm. Belimdeki teması bununla birlikte yok oldu, boşluğa düşermiş gibi hissettiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
beni yeniden kıramazsın // taekook
Fanfictionbana aşktan bahsetmeyin, o acıyla kasılmaktan nefret ederim. (the smiths)