Chaeyoung, ağzındaki sakızı şişirip kocaman bir balon haline getirince dişleyip yüksek bir ses ile patlattı. Bir anda tüm gözler ona dönünce utanarak olduğu yerde küçülmüş ve başını eğmişti. Kütüphanede olduğunu bir anlık unutmuştu.
Üzerindeki gözlerin tamamen çekildiğini hissettiğinde telefonunu çıkartıp bildirimleri kontrol etti. Sooyoung'dan iki dakika önce kendisini kütüphanenin yanındaki bankta beklediğine dair bir mesaj aldığını fark edince eşyalarını toplamaya başladı. Tam o sırada cebine koyduğunu zannettiği telefonu büyük bir gümbürtü ile yere düşünce, gözlerini büyüterek yere yüz üstü düşen telefonuna baktı. Hemen yere eğildi ve telefonunu kontrol bile etmeden cebine koydu. Gerçekten, daha önce hiç bu kadar utandığını hissetmemişti.
Sinirli gözler fazla ses çıkarttığından dolayı tekrar ona döndüğünde özür dilercesine ders çalışan öğrencilere baktı. Eşyalarının tamamını sırt çantasına koyduğuna emin olduğunda Sooyoung'u daha fazla bekletmemek adına çıkış kapısına ilerledi.
Kütüphaneden çıktığında derin bir nefes vererek omuzlarını düşürdü. İçerideki gerici hava ve diğer öğrencilerin sinirli bakışları onu baskı altında hissettirmişti.
Kütüphanenin hemen yanındaki bankta oturan Sooyoung'u fark ettiğinde gülümseyerek merdivenleri hızlıca indi. Sooyoung da onu fark ettiğinde oturduğu banktan kalktı ve Jennie'ye doğru ilerledi. Chaeyoung son üç basamağı atlayıp Sooyoung'a doğru koştuğunda, Sooyoung kollarını açıp onun kendisine sarılmasını bekledi. Sooyoung, başkalarına sarılmaktan pek hoşlanmıyordu aslında. Fakat o kişi Chaeyoung ise, durumlar değişiyordu.
Birbirlerinden ayrıldıklarında ilk konuşan Chaeyoung olmuştu.
"Bugün kırmızı ruj sürmüşsün gibi." dedi Chaeyoung, Sooyoung'un koyu renk duran dudaklarını belirterek. Ne renk olduğunu görmese bile koyu bir renk olduğu belli oluyordu.
Sooyoung onun koluna girince birlikte kampüste ilerlemeye başladılar. "Evet koyu renk ruj sürdüm bugün. Altımdaki etek kırmızı, tişörtüm beyaz, ayakkabılarım ve ceketim siyah. Gözünde canlandığı kadarıyla nasıl?" dedi sevimli bir şekilde ne renk giyindiğini Chaeyoung'a anlatırken.
Chaeyoung kafasını salladı. "Harika geliyor kulağa." dudaklarını büzerken kafasını Sooyoung'un omuzuna yasladı. "Lalisa'yı çok kıskanıyorum. Keşke benim ruh eşimde sen olsaydın, o zaman ne renk giydiğini kolaylıkla görebilirdim. Saçlarının ve gözlerinin ne ton bir kahverengi olduğunu da görebilirim. Hatta iç çamaşırlarının rengini bile."
Sooyoung güldü. "Çok gerekliymiş gibi konuşuyorsun."
"Hey, çok gerekli bir şey bu bir kere. Düşünüyorum da her gün uyandığımda yanımda uzanan tanrıça Sooyoung'un ne renk iç çamaşırı giydiğini görmek... Düşüncesi bile muhteşem."
Sooyoung kaşlarını çatıp ona sahte kızgınlık ile baktı. "Benim iç çamaşırlarımın rengini düşüneceğine ruh eşini aramaya bak Chaengie."
Chaeyoung gözlerini devirdi. "Deniyorum ama hiçbir yerde bulamıyorum. Belki de ruh eşim yoktur." dedi umursamaz bir ifade ile.
Gerçekten artık ruh eşi olmadığını düşünmeye başlamıştı. Çevresindeki herkes sırayla ruh eşlerini bulurken, Chaeyoung diğerlerini siyah beyaz görmeye devam ediyordu.
Sooyoung onun bu ümitsizliğine iç çekti. "Gerçekten, tam bir aptalsın." Açlıktan neredeyse birbirine yapışan midesini fark ettiğinde Sooyoung'un kolundan çıkıp elini omzuna attı ve seke seke yürümeye başladı. "Hadi, hadi, hadi! Yemek yemeye gidiyoruz, mutlu olalım."
Chaeyoung onun bu çocuksu neşesine gülerken kendisi de onun gibi sekmeye başladı. "Yemeği bırak şimdi, bulamadığım ruh eşim için bu gece içmeye ne dersin?"
Sooyoung gülümsemesini bozmadan devam etti. "Hayır derim, aptalsın!"
ben iflah olmaz bir jaerosé bağımlısıyım 🙂✌
ve neden bu fotOĞRAFLAR KALİTESİZ OLUYOR AĞLIYICAM ŞİMDİ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
soulmate | jaerosé ✔
FanfikceSadece ruh eşlerinin birbirini renkli gördüğü bir dünyada ruh eşini bulduğunu düşünen Park Chaeyoung, Jung Jaehyun'un peşine takılır. jaerosé. © liliumiya | 2021, january