"'Evden uzaklaşırken sadece sırıtıyordum. Nedenini bilmiyordum ama içimdeki bir ses eğleneceğimi söylüyordu.
Gökyüzü kararana kadar aynı sokakta gezdim. Bahar olsada geceleri hâla soğuk oluyordu. Giydiğim ince gömlekten bir miktar pişmandım. Ama tamamen değil. Soğuğu tenimde hissetmek hoşuma gidiyordu.Bileğimdeki saate bakıp oturduğum banktan kalktım. Saat yedi buçuktu.
Tekrar Atsumu'nun evine doğru yürüdüm.
Kapıyı ilk çaldığımda kimse açmamıştı.
İkinci çaldığımda ise Atsumu'nun ikizi sinirle beni karşılamıştı.
Çatık kaşlarına karşı gülümsedim."Matematik kitabım burada kalmış. Alabilir miyim?"
Yaptığım kısa açıklamanın sonunda gözlerini devirip: "Geç," demişti.
Yavaş ve temkinli adımlarla içeriye girdiğimde evde bu çocuktan başka kimsenin olmadığını düşünmüştüm. Yanılsaydım bir şeyler hatalı olurdu çünkü evin içinde tek bir gürültü dahi çıkmıyordu.
Neyseki yanılmıyordum da."Atsumu yok, odasını biliyorsun. Kendin alabilirsin."
Sert sesininden mutsuz yada sinirli olduğunu anlayabiliyordum. Gıcık etmek için onu rahatsız edeceğini bildiğim bir soru yönelmiştim.
"Nerede? Sanırım ebeveynlerin de yok,"
Saf rolune yatıyordum ama o çoktan masumca bir soru olmadığını fark etmişti.
Umursamadı.
Kapıyı kapatıp televizyonun karşısındaki koltuğa yerleşti."Akşam yemeğine gittiler. Gerçi, seni ilgilendirir mi ki?"
"Haklısın, ilgilendirmez."
Merdivenin basamaklarını çıkarken sesimi duyup duymamasını önemsememiştim.
Benden rahatsız olduğunu davranışlarıyla açıkça gösteriyordu.
Gülümsemeyi bırakıp gözlerimi kısmıştım.
Onu rahatsız etmek hoşuma gitmişti.Kitabımı almaya gitmeden önce, geçen sefer yaptığım gibi ilk uğradığım oda Atsumu'nun ikizinin odası olmuştu. Ama ilk gördüğüm Güneş ve ölü çocuk manzarasından daha kasvetli bir görünüm taşıyordu. Karanlıktan boğulan eşyalar salonun ışığı sayesinde kurtulabilmişti.
Yatağı toplanmamıştı.
Sessiz olduğumdan emin bir şekilde boş yatağa doğru yürüdüm.
Kesinlikle normal bir yataktı.
Tabii, yastığın altındaki jileti görmezden gelirsem.
Onu tanımasam bile birinin canını yakmak isteyecek türden birinin olduğunu sanmıyordum.
Muhtamelen oda artık sadece uyuyan değil, edebi uykuyu isteyen birinin ruhunu taşıyordu.
Jileti ve Atsumu'nun odasına ki kitabımı aldım. Kitap bıraktığım yerde olduğu için şanslıydım, işim uzun sürmemişti.
Aşağıya inerken ismini bilmediğim çocuğun ayakta ve telefonla konuştuğunu anlamıştım.
Beni fark etmemişti."Gelmek istemediğimi daha önce söyledim."
Basamaklardan inmeyip, onu dinlemeyi tercih etmiştim. Bir on saniye sonra sabır diler gibi nefesini vermişti.
"Israr etmen fikrimi değiştirmiyor anne."
"Tamam tamam, bir dahakine geleceğim."
"Ve şu sabahki çocuk, yine geldi. Kitabını unutmuş."
Sabahki çocuk bendim.
Benim hakkımda böyle bahsetmesi kırıcıydı.
Kırılmadım."Hayır, tabii ki. Onu tanımıyorum bile, onunla konuşmak istemiyorum."
Fark edebiliyordum ama ben onunla konuşmak istiyorsam benimle konuşmak zorunda kalırdı.
Onu zorlayacaktım."Her neyse, görüşürüz."
O telefonu kapattığı anda basamakları inmeye başlamıştım. Doğaçlama oynuyordum.
Beni fark edince arkasını dönmüş, iğneleyici gözlerle beni süzmüştü.
Bunun hakkında bir şey söyleme gereği duymadan elimi kapı kulpuna attım."İsmini söylemek ister misin?"
Ondan isimsiz çocuk olarak bahsetmek zor geliyordu. Gitmeden önce ismini öğrenmem gerekiyordu.
Anlamsızca kafasını salladığında sırıttım."Çok vakit geçirecekmişiz gibi geliyor,"
Eğleniyordum.
"Senin hislerine dayanarak neden ismimi söyleyeyim? En azından merak ettiğini söyleseydin anlayabilirdim."
Güldüm.
Oyuna başlamadan pes etmiştim.
Omuz silkip göz temasını bir saniyeliğine bile bozmayan çocuğun ifadesini izledim öylece."Pekala, merak ettim. Söyleyebilir misin?"
"Osamu."
Umursamaz tavrıyla gözlerini benden çektiğinde ona bakmaya devam etmiştim.
Ailesinin dışlanmış çocuğu, kendini Dünya'dan soyutlayan, intihara meyilli, sessiz ama sessizliğiyle çok şey anlatan Miya Osamu.
Bu beni güldürmüştü işte."Rintarou Suna, memnun oldum Osamu."
Kendim hakkımda söyleyebilecek pek bir şeyim yoktu.
Sadece ismim.
Bu yeterdi.
Osamu cevap verme zahmeti göstermedi. Bende konuşmadım. Kapıyı açıp evden uzaklaşırken pazartesi günü için tekrar geleceğim eve gülümseyerek bakıyordum.
Devam edecek...'"Aran öğrencisinin yazdığı kağıdı arkadaşının okumasına izin vermişti ve vereceği tepkiyi sitresle bekliyordu.
"Suna'nın amacını çözemedim. Eğlenmek mi istiyormuş?"
"Bilmiyorum,"
Kita kafasını olumsuzca sallayarak kağıdı masaya bırakmış, ayağa kalkmıştı.
"Onun devam etmesine izin vermemen gerekiyordu. Bu... bana sapıkça geliyor."
"Hata yaptığımı mı düşünüyorsun?"
"Bence öyle, ama ilerde bunu düzeltebilirse güzel olur."
Ojiro arkadaşının söylediklerine kafasını sallamakla yetinmiş sandalyesinin arkasındaki ceketini üzerine giymişti.
Arkadaşının onunla birlikte hikayeyi okuması ve yorumlaması onu biraz olsun rahatlatıyordu.
Şimdi ise mutluydu.
Çünkü Kita ile birlikte sergi için alışverişe çıkmaya söz vermişti.
En azından o sırada kafasındaki düşünceleri bir kenara bırakabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
in house
FanfictionAyçiçeğinin Güneş'e ihtiyacı vardı. Ama o bir sahtekâra aşıktı. [sunaosa] [haikyuu] [tamamlandı]