Dakikalar saatleri, saatler günleri kovalarken sınav haftası kapıyı çalmış, öğrencileri çalışmaya mahkum etmişti.
Onca sitresli öğrenci sınav olurken Aran'nın sorumlu olduğu sınıfta dikkat ettiği tek bir kişi vardı; Miya Osamu.Suna'nın anlattığı kadarıyla gerçekten dikkatli ve sakin görünüyordu.
Sınav bitimine beş dakika kala sınav kağıdını Ojiro'ya teslim etmişti.
Davranışlarına bakılırsa, olduğu matematik sınavında bir sorun yaşamamıştı.
Daha sonra zil çalmış, Aran ise kağıtları toplamıştı.
Ojiro, Suna'nın kendisine teslim ettiği kağıtları okumak için sabırsızlanıyordu.
Ama acele etmedi.
Osamu; kağıdını bıraktığı gibi dışarıya çıkmıştı.
Ve koridorda Suna ile gayet samimi bir şekilde sohbet ediyorlardı.
İşte bu Aran'nın zihnini karıştırabilirdi.Osamu eğer başından beri Suna'ya karşı böyle davranıyorsa Suna'nın yazdıklarından ve aklından şüphe edebilirdi.
Ama yazdıkları tamamen doğru da olabilirdi.
Daha okumadığı iki sayfada yakınlaşmış ve aralarındaki soğukluğu yok etmişlerdi belki.
Dahası Suna kendisiyle bile yakındı; çoğunlukla samimiyet adına resmi konuşmuyorlardı ama Suna'nın uzak samimiyetini hissetmek imkansızdı.Hızla odasındaki çekmecesine yerleştirdiği kağıtları eline aldığında yeni eklenmiş bir kağıt daha gözüne çarpmıştı.
Rintarou sınava çalışmakla kalmamış hikayesinin devamını da getirebilmişti.
Ojiro şüpheyle gülümseyerek sandalyesine oturduğunda birinci kağıdı okumaya başlamıştı."'Bir kaç gün sonra güneşin tepede yakıcı sıcaklığının altında ezilirken yine Atsumu'ya matematik çalıştırmak için evlerine gidiyordum. Sınav haftası yakınlaştığı için daha sık çalışma kararı almıştı. Bende yardım ediyordum.
Her zamanki gibi zili çalmak üzereydim ki kapı aniden açılmış irkilmeme sebep olmuştu.
Osamu kısa bir şort giymiş, bol siyah bir tişörtle evden çıkmak için hazırlanıyordu.
Yavaşça önünden çekildiğimde bana tuhaf bakışlar atıyordu. O anlık aklımı çelen tek şey ağırlığı üzerinde hafifleşmiş parfümünün kokusu olmuştu.
Atsumu'nunkinden tamamen farklıydı.
Aynıydı ama aynı değildi de.
Konuşmama izin vermeden uzaklaştığında Atsumu'nun neşeli sesi kulaklarıma bir melodi gibi gelmişti."Rin! Sonunda geldin,"
Tezgahın önünde elini salladığını görmemle gülümsemiş içeriye geçmiştim.
"Ne yapıyorsun?"
Evde Atsumu'dan kimse yoktu, daha rahattım.
Çantamı odadaki tek koltuğa attığımda mutfağa yaklaştım."Soğuk kahve. Sana da latte yapıyorum sorun olur mu?"
Gülümsedim.
Geleceğim zamanı bile tahmin edebiliyordu."Olmaz."
Bende onun gibi tezgaha yaklaşıp boş bir yere yaslandığımda itinayla yaptığı her hareketini izliyordum.
Bardağa buz küplerini atarken kısa süreliğine bana bakmış ve gülmüştü."Seni zehirlemem merak etme."
Zihnimde onun defalarca fotoğrafını çekmiştim. Bu gün farklı görünüyordu.
İyi anlamda bir farklılıktı ve bu hoşuma gitmişti."Sadece işimi garantiye alıyorum."
Güneş'in altında parlayan sarı saçlarını karıştırıp nefesini vermişti.
Bu ona yaptığım genel bir muameleydi.
Kırılmıyordu.
Bana 'yapma ama' bakışlarını atarken dolaptan çıkardığı sütü bardaklara dolduruyordu."Annen nerede?"
Onu artık daha az görüyordum.
Nedenini merak etmiştim ve Atsumu'da beni sorgusuz aydınlatabilecek tek kişiydi."Bir kaç gündür, yakınlarda açılan bir galeriye gidiyor. Ev için bir şeyler alacakmış."
"Şu sanat galerisinden mi bahsediyorsun?"
Uzattığı kahveyi alırken mutfaktan uzaklaşmasını izliyordum.
"Aynen,"
Özenle onu takip ederken pencereden dışarıya bakmıştım.
"Osamu nereye gidiyordu?"
Kaşlarını çatarak bana döndüğünde kahvemden bir yudum aldım.
Güzel yapmıştı."Bilmiyorum, Rin. Evin nöbetçisi değilim."
Aniden geçirdiği ruh değişimine karşı sırıttım.
Osamu ile bir sorunları vardı."İkizini mi kıskanıyorsun sen?"
"Hayır, saçmalama. Onun nesini kıskanayım? İnsanlara karşı olan uzaklığını mı, sevilmemesini mi, sinirli olmasını mı, asosyalliğini mi, umursamazlığını mı? Onca kötü özelliği arasından iyilerini bulmakla uğraşmak istemiyorum bile."
Nedensiz yere sinirlenmişti.
Ciddi havasını bozmak adına gülmüş elimi saçlarına atmıştım."Kesinlikle, sen iyisisin."
Gülmeme karşı gülüp merdivenin basamaklarını çıkmaya başladığında koltuktan çantamı almış ve onu takip etmiştim.
Söylediklerim onu pek etkilemiyordu yinede onu mutlu ettiğini biliyordum.
Yalan söylememde bir sorun yoktu.Ders çalışmak için odasına girdiğimizden sonrasında pek bir şey olmamıştı.
Matematik anlatmıştım, sohbet etmiştik bütün bunlardan sonra ben gitmek için aşağıya inmişken Bay ve Bayan Miya eve gelmişti.
Onların bana yaptıkları gibi samimiyetle karşılamıştım. Bayan Miya elindeki ayçiçeği tablosunu bir kenara bıraktıktan sonra bana sarılmış ve yine yemeğe kalmam için ısrar etmişti. Teklifini reddedip, geç olduğunu bahane ederekten evden çıktığımda, tablo gözlerimde takılı kalmıştı.Tuvali ikiye yaran siyah boyanın bir yarısında Ay ve diğer yarısında Güneş vardı.
Ancak ayçiçeği Güneş'e dönük olması gerekirken Ay'a bakıyordu.
Ayçiçeğinin Güneş'e ihtiyacı vardı.
Ama o bir sahtekâra aşıktı.
Ve diğer ayçiçekleri gibi olmayan o çiçek solmayı göze almıştı.
Devam edecek...'"Sanırım Arankita gerilimi yapıcam öhm :(
ŞİMDİ OKUDUĞUN
in house
FanfictionAyçiçeğinin Güneş'e ihtiyacı vardı. Ama o bir sahtekâra aşıktı. [sunaosa] [haikyuu] [tamamlandı]