"'Günler hızlı geçiyordu, kendimi her seferinde Miya'ların evinde Atsumu'ya matematik çalıştırırken buluyordum.
Ev beni bir parçası olarak kabul etmiş gibiydi.
İki seferdir bahar aylarının getirdiği yağmurlara yakalanmamın ardından Bayan Miya bu sefer gitmeme izin vermemişti.
Çatı katındaki boş odayı benim için hazırladığında ona teşekkürlerimi sunup 'kendi' yatağıma uzandım.
Saat gece yarısını çoktan geçmişti.
Gök gürültüsü sesi öylesine fazlaydı ki yağmurun sesini bastırabiliyordu.
Kollarımı yastığımın altından çekip yataktan kalktığımda birilerini uyandırmamak adına sessice hareket ediyordum.Neden bilmiyorum ama Bay ve Bayan Miya'nın odasına götürmüştü adımlarım beni.
Bir süre duvara yaslanıp onları izledim.
Bayan Miya; sanat kadınıydı. Dekore etmeyi, düzenlemeyi, yemek yapmayı ve daha bir sürü şeyi zevkle yapıyordu.
Bay Miya ise; işkolik ve çocuklarıyla, ailesiyle vakit geçirmeyi seven biriydi.
Onları, birbirlerine ilgi gösterirken hayal edebiliyordum. Ama bu hoşuma gitmemişti.Odalarından çıkıp bu seferde Atsumu'nun odasına girdim. Uyuyordu.
Fırtına olmasına rağmen korkuyor gibi görünmüyordu. Daha çok üşüyor gibiydi.
Battaniyesini boynuna kadar çekmiş gözlerini sıkıca kapatmıştı.
Gülümseyerek odasından ayrıldığımda karşısındaki uğrayacağım son odaya girdim.
Osamu'nun odası.Fırtının bana getirdiği tek düşünce; Osamu'nun kabuslarıyla boğuşuyor olmasıydı.
Onun dışındaki hiç kimse fırtınanın olmasını umursamıyordu bile.
İçeriye girdiğimde kapıyı kapatmıştım.
Tahmin ettiğim gibi kabus görüyordu.
Geçen sefer ki kadar onu etkileyen bir kabus değildi.
Nefes alışverişleri düzensizdi.
Yatağında ki boş bir yere oturduğumda sakinleşmesi için her hangi bir şey yapmamıştım.
İfadesiz yüzünde oluşan korkuyu izliyordum.
Dakikalar sonra terden anlına yapışan saçlarını itinayla çektiğimde uyanmak üzereydi.
Korkuyla yerinden sıçradığında beni fark etmemişti bile."Osamu,"
İsmi dudaklarımdan dökülürken ellerini yüzünden çekmiş dolan gözleriniyle çekinmeden bana bakmıştı.
"Burada ne işin var?"
Sanki ben değilde kendisi yanlış bir şey yapmış gibi konuşmuştu. Hâla korkuyordu.
Savunmasız bir çocuk gibiydi.
Kafasını omzuma yaslayıp saçlarını okşarken sakinleşmesine izin vermiştim.
Sorusuna cevap vermememi sorun etmemişti.
Kalp atışları normale dönerken gök gürültüsü tekrar sesini duyurmuştu.
Ancak fırtına sadece onu uyurken etkiliyordu.
Bu gürültülü sesin bilincinde bir deprem etksi yaratmasına engel olmuyordu.
Ya da olamıyordu."Ne görüyorsun Osamu? Seni bu kadar korkutan şey ne?"
Sesimi olabildiğince alçak tutmuştum.
Aramızda onlarca cevaplanmayan soru vardı.
Ve soruların önü arkası kesilmiyordu.
Bu seferde o benim soruma karşılık cevap vermemeyi tercih etmişti.
Güzel, eşittik.Bir süre daha sessizce öylece durmuştuk.
Daha sonra Osamu kafasını omzumdan kaldırıp benden uzaklaşmıştı.
Eliyle saçlarını dağıttığında bana bakmıyordu."Gitsen iyi olacak,"
Güldüm.
Sessiz olmaman gerekseydi kahkaha bile atardım.
Osamu komik bir çocuktu.
Omuzlarından tutarak onu yatırdığımda direnmesine fırsat vermemiştim.
Onu yatması için zorladığımda bende soluna uzanmıştım. Şaşırmıştı ama sanki böyle yapacağımı da biliyor gibiydi."Ayçiçeğini ölüme terk edemem ama,"
Kaşlarını çatıp anlamsız bakışlarla kolumun üzerindeki kafasını bana çevirdiğinde, parmaklarımı saçlarına geçirip, yüzünü boyun girintime yaslamasını sağladım.
Sessiz geçen dakikaların ardından benden bir kaç santim uzaklaşıp uykulu gözlerini bana çevirmişti."Bu kadar şeyi nereden bilebiliyorsun?"
Gülümsedim.
"Eğer sende uslu ve iyi bir çocuk olursan şirinleri görebilirsin."
Dalga geçiyordum.
Fark etmişti.
Gülüp kafasını koluma geri bıraktığında yattığım yerden birazcık doğrulmuştum."Osamu,"
Yine sadece ismini söylemiştim.
Devam etmem için beni onayladığında tenimi saran kokusuna teslim etmiştim kendimi."Uyuduğunda gideceğim."
Uyuduğundan emin olmak benim için kolaydı.
Onu defalarca kez uyurken, uyanmaya yakınken ve bir sürü zaman diliminde görmüştüm. Kafasını tekrar bana çevirdiğinde gözlerimde takılı kalan soluk dudaklarını yalamıştı.
Onun hareketlerini izlemeyi kesmem gerekiyordu.
Bu beni kötü hissettiriyordu, sanki yanlış bir şeyler yapıyormuşum gibiydi.
Ama yapmıyordum.
Ve yapmayı da bırakamıyordum.
İçimdeki sesin attığı çığlıklara güvenerekten yapmam gerektiğini düşündüğüm şeyi yapmıştım.Aslında Osamu'yu öpmek, yapabileceklerimin sonunda dahi yer almıyordu.
Dudaklarım dudaklarının üzerinde dans ederken beni itmemesinin iyi bir şey olduğunu düşünmüştüm.
Yada benim ki kadar aklı yerinde değildi.
Bir kaç saniye sonra ondan karşılık bile alabilmiştim. Bedenlerimizin fazla yakın olması beni zor bir duruma düşürüyordu.
Sıcaklığı soğuk tenime öylesine işliyordu ki daha fazlasını istememe sebep oluyordu.
Ama arzularımın kölesi olmamayı tercih etmiştim.
Ayrıldığımızda gözlerinde ve yüzünde oluşabilecek olan hiçbir duyguyu göstermemişti."Kötü öpüşüyorsun."
Söylediği ilk cümle gülmeme sebep olmuştu.
Çünkü kötü değildim.
O da iyi bir yalancı değildi.
Yanına uzandığımda kafasının altındaki kolumu geri almıştım."Atsumu beğendirdi ama değil mi?"
Bana arkasını dönerken sırtını izlemiştim.
Muhtamelen bu olay olmamış gibi yapacaktık."Bir dahaki sefere onun üzerinde denemelisin."
Sırıttım.
Çünkü biliyordum.
Çoğu şeyi.
Sesindeki isteksizlik bana tarif edilemez bir zevk veriyordu."Öyle diyorsan."
Devam Edecek...'"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
in house
FanfictionAyçiçeğinin Güneş'e ihtiyacı vardı. Ama o bir sahtekâra aşıktı. [sunaosa] [haikyuu] [tamamlandı]