Nükleer savaşın ardından 2 yıl geçmişti. İnsanların büyük çoğunluğu radyoaktiviteden ya da açlıktan ölmüştü. Geride kalanlar ise anarşinin hüküm sürdüğü bir dünyada yaşamlarını sürdürüyorlardı.Bu olayların sırasında sığınak 13:
Etraf küf ve leş kokuyordu buna rağmen burunlarımız kokuya alıştığı için sorun olmuyordu.Erzağımız çok az kalmıştı bu yüzden pek çoğumuz erzak bulmak için sığınaktan çıktı ama dönmediler...Dışarıya çıkmak radyoaktiviteden dolayı son derece tehlikeli, bu yüzden insanlar bu riski almak istemiyor. Sığınağın içi son derece boğuk ve çok az ışık var. Sol köşede boş ve örümcek ağları ile sarılı bir erzak dolabı sağda ise döşekler konumlanmış vaziyette, duvarda ise eski bir tıbbi yardım dolabı var ama tamamen boş.Sığınakta kalan son 2 kişi annem ve ben ve son 2 haftadır yemek olmadığı için ölen kişilerin etlerinden yemek zorunda kaldık. Ona çok üzülüyorum açlıktan ve sefillikten kaburgalarındaki kemikler sayılacak halde.Onun da çok zamanı kalmadı... Sanırım şimdi uyuyacağım.
Bu sabah uyandığımda o ölmüştü. Buna kendimi inandıramadım bu kadar basit miydi ölmek? Bir sabah uyanıyorsun ve artık o yok. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Artık annem yok buna kendimi hazırlamıştım oysaki ama ölüm asla beklendik bir olay değil. Bir gece ansızın kapıyı çalıyor uyurken ve senden pek çok şeyini alıyor. Bazen kalan son şeyini. Onun uyanmayacağını anladığımda öylece kalakaldım dilimden sadece güçsüz bir" A "harfi çıktı ve gözyaşlarım yanaklarımdan küçük yağmur damlaları gibi sessiz ve meyus bir şekilde süzüldü. Ve onu bir beze sarıp yatağında uykusuna bıraktım...
Annemin ölümünün ardından 2 gün geçti. Buna sonunda kendimi alıştırdım. Açlıktan kolumu kaldıracak gücüm yok hiç yemek kalmadı. O burada olsaydı ne yapmamı isterdi son 1 gündür kendime defalarca bunu sordum. Açlıktan ölmemi mi yoksa onun çürümüş bedeni ile yaşama tutunmamı mı. Sanırım deliriyorum aklımdan ne geçiyordu ki bunu düşünürken. Yine de eğer bunu yapacaksam çok zamanım kalmadı.
"Sen aşağılık sefil ve haysiyetsiz bir evlatsın!" içimdeki ses kulaklarıma bunu bağırıyor. Artık katlanamıyorum, bunu gerçekten yaptım mı? Bir insana bunu yaptıktan sonra gerçekten de yaşamayı hak ediyor muyum? Yoksa bunu yaptığım için çoktan öldü mü içimdeki insan? Ölmemek için yemek zorundaydım ve ben de karnını yarıp oradan bir parça et kestim ya da bir organ bilmiyorum tamamen şekilsiz bir vaziyette kan ve kurtçuk kaplıydı. Yaşamak için değer miydi..? Bilmiyorum ama şundan eminim ki ne olursa olsun yaşayacağım.
Annemin cesedi tamamen çürüdü. Az koku alan burnuma rağmen dayanılmaz bir koku yayıyor. Yüzü ve bedeni artık tamamen tanınmayacak halde. Onun bu şekilde çürüyüşünü izlemek o değil de ben çürüyormuşum gibi hissetmeme sebep oluyor. Sanırım dış dünyaya çıkacağım. Ne kadar zaman oldu bilmiyorum en son dışarıya çıkalı 1 yıl 2 yıl umarım savaşın etkisi hala sürmüyordur. Çıktığım anda zehirlenip ölmekten korkuyorum ama bu iğrenç çukurda ölmekten misliyle daha cazip geliyor.Onu arayacağım dışarıda. Tabi hala yaşıyorsa...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara cennet
AdventureNükleer Savaş sonrası bir dünyada Drekavac ve İlya isimli karakterlerin sığnaktan çıkmasının ardından başından geçen maceralar