✭ 5 ~ Üniversiteye Adım

16 5 0
                                    

Hikayeyi tekrardan yazmaya başladım. Eski halini silmeye karar verdim. Umarım ilginizi çeker. Eski hali fazla bayattı ve o zamandan bu yana yazımım baya gelişti. Umarım yeni hali ilginizi çeker :)

Keyifli okumalar!

▪~▪~▪~▪~▪~▪~▪~▪~▪~▪~▪~▪~▪~▪~▪~▪~▪

Bölüm 5

Çizgi filme dönen bir hikayenin başlangıç konusu gibiydim. Çizgi film başlarken fragman olarak sunulmuş, daha sonra ise filmin kurgusu olan farklı farklı doğaüstü maddelere şahit olmuştum. Hayatımın gitgide daha dibe battığı ve içinden çıkmaya çalıştıkça daha fazla beni zorladığı bu zamanda daha ne kadar esrarengiz şeyler göreceğimi düşünüyordum.

İlk önce bir mühür, ardından çıkan ışıkla insanları taşa çeviren bir güç, uyurken evrene gitmek, ışınlanarak telepati yolu ile konuşmak, bilmediğim yıldızlara bakmak ve.....atlar.

Evet evet, şimdi ise at.

Öyle düşündüğüm gibi bir at da değil. Fantastik dünyama renk katan ve onu daha da illegal hale getiren tek boynuzlu, upuzun yeleleri olan, hayal dünyamın o güzelim bulutlarının rengini kıskandıracak derece bembeyaz bir at.

Karşımda, sanki bana bakıyormuşcasına gözlerini diktiği gözlerimden dimdik duruşunu bozmamaya özen göstererek asillikle izliyordu beni.

Hemde gecenin bu sicim gibi yağmurunda!

Hayatımda onun kadar parlak bir at görmedim. Karanlığın içinde, içimde ki mührün enerjisi gibi parlıyordu. Üstelik bu da yetmezmiş gibi etrafa bütün ışığını saçıyordu.

"Sihirli misin sen?"

Şu an bir çocuktan farksız gibi merakla izliyordum onu. Sanki bana cevap vermiş gibi şaha kalktı ve kişnedi. Ona bakarken etrafımın bir anda sihirli çember ile yavaş yavaş çevrelediğini gördüm. Tamamen avucumda ki mühür çizgilerini ve ayrıntılarını belli edene kadar etrafımı sarmalamıştı. Yanıp yanıp sönüyor, hiçbir şeye zarar vermeden öylesine sinyal veriyordu.

Üzerimde ki örgülü hırkaya daha çok sarılarak, ev terliklerimde dışarı çıktım. İstanbul' un en sessiz, evlerinin aralıklı olduğu sokaklarında olduğum için şükür ettim. Bu sahneyi bir insan görmemeliydi.

Sicim gibi yağan yağmur, evimin dışına adım attığım anda üzerime çökerken aldırış etmedim ve bu mükemmel ötesi parlak esrarengiz hayvana adımladım.

Bir anda merkezi ben olan çember büyüdü ve oldukça irili olan atı da içine aldı.

Keşke daha önce ağlasaydım ve yakınsaydım.

İçimden geçirdiğim cümleye gülümsedim. Ağladığından bu yana sanki bir şeyler bana canı olacakmış gibi çıkmaya başlıyordu. Neydi bu haller?

"Sana isyan ettiğim için bana cevap falan mı gönderiyorsun!" Bir anda bağırma hissi ile gökyüzüne bakmış ve yüzüme gelen yağmuru umursamadan bağırmıştım.

"Madem yardım edeceksin ne diye bu zamana kadar bekledin!" Delirdiğimi düşünebilirsiniz. Ben bile düşünebilirdim çünkü sağlıklı bir insanın beyni gibi değildi beynim, yaşantım, yaşadıklarım.

Ayrıca onca zorlukla tek başıma savaşırken ne diye şimdi bir gariplikler ortaya çıkıyordu ki?

Elimi havaya kaldırdım ve ata dokunmak için harekete geçtim. Sonra ise dokunamadan hızla aşağı indirdim. "Ne yapıyorum ben!" Kendi kendime küfür ettim boş sokakta. Avuç içlerim parlıyordu. Eldivenimi çıkarmıştım ve ilk defa dikkatsizce sokağa böyle çıkmıştım. Karşımda sihirli gibi dursa da ne olduğunu bilmediğim bu ata dokunduğum anda taşa dönmeyeceği ne malumdu? Dokunmayı bırak, avucumu açarak ona tuttuğum anda taş kesilirdi.

MühRejanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin