HAVİN
Hani dumura uğramak diye bir laf vardır, mutlaka duymuşsunuzdur. Ne diyeceğini bilememek, tutulup kalmak. Hatta konuşmayı unutmak. Kafamı kaldırıp, aynada, tam arkamda Fırat’ın dikildiğini görünce konuşmayı unutmuştum resmen. Ağzım kilitlenmiş, öylece bakakalmıştım. Hele birde üstüne basa basa bana ‘görgülü mimar hanım’ dediğini duyduğum an, yer yarılsın da içine gireyim istedim. Adama ağzıma geleni söyledim söyledim, daha ilk seferde de yakalandım. Rezilliğin dibi resmen!
Ben kıpırdayamıyordum ama Fırat oldukça hareketli görünüyordu. Arkamda dikilmekten sıkılmış olmalı ki yanıma geçip lavabonun pahalı mermerine yaslandı, yüzümü dikkatle izlemeye koyuldu. ‘’Bu ikinci oldu mimar hanım. Size yakışmayan ikinci bir davranış daha…’’
Ne kastettiğini anlamam zor olmadı. Dediklerimi duymuştu ve bana yakışmadığını açık açık söylüyordu. ‘’B-ben… Çok üzgünüm. Ne söylemeliyim bilmiyorum…’’ diye mırıldandım. Kendi sesimi ben bile zor duymuştum.
‘’Bu ikincisiydi, birincisi de…’’ Merakla yüzüne baktım. ‘’İkincisi?’’ dedim sorar gibi.
‘’Misafirimize sence de biraz kaba davranmadın mı? Bir hoşgeldiniz diyebilirdin…’’ Söz o kadına gelince bende ister istemez gerilmiştim. Yüzümü asıp aynaya taraf döndüm. ‘’O benim değil sizin misafiriniz. Sizde gayet iyi ağırlıyordunuz.’’ Dedim söylenir gibi. Bir yandan da öfkemi bu kadar belli ettiğimden kendime kızarak tabi. Nasıl çıkacağım bu işin içinden!
Ben kara kara düşünürken birden kolumdan tutup karşıda ki fayanslarla bezenmiş gösterişli duvara sırtımı yasladı. Bir elini de arkamda ki duvara dayadığında tam olmuştu! Duvarla Fırat arasında sıkışıp kaldım. Belkide iki duvar arasında demeliydim!
‘’Napıyorsunuz?’’ diye sordum hemen. Ama benimkisine sormaktan çok ciyaklamak denirdi. Ses tonum yüzünü buruşturup kafasını iki yana hızlıca sallattırsa da tekrar yüzüme baktığında gülüyordu. ‘’Beni kıskandığını itiraf ette bitsin bu iş’’ dedi, tamda ondan beklenecek bir özgüvenle. ‘’Hah.’’ diye bir ses çıkardım. Sonra kendi kendime şaştım. O nasıl bir tepkiydi öyle?
‘’Hah mı?’’ dedi oda dalga geçerek. ‘’Hah. sen çıkardığında daha çekici oluyor.’’
Gözlerimi büyüterek kullandığı kelimeye dikkat kesildim. Beni çekici mi buluyordu? Hem bir kadınla odasında gülüşerek sohbet ediyordu, hemde beni çekici buluyordu. Sinirden burnumu havaya dikip ona en korkusuz halimle cevap vermek istedim. ‘’Çapkınlık sınırlarınızı aşmıyor musunuz Fırat Bey?’’
‘’Çapkınlık mı? Konuyu değiştirmek için bula bula bu iddayı mı buldun?’’
‘’Konuyu değiştirmeye çalışmıyorum.’’
‘’Beni kıskandığını itiraf edemiyorsun.’’
‘’Olmayan bir şeyi itiraf edemem.’’
‘’Olmayan bir şeyi itiraf etmeni istemem senden.’’
Oflayarak başımı eğdim. Diktiğim burnumda sadece on saniye sonra çökmüştü. Bu adama laf yetiştirmek imkânsızdı çünkü bazı zamanlar benden daha hazırcevap oluyordu, tıpkı şimdi ki gibi. ‘’Sizi. kıskanmadım.’’ dedim tane tane. ‘’Kıskanmak için aramızda özel bir şeyler olması gerek.’’ Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. ‘’Ama ikimizinde çok iyi bildiği gibi bir çalışan patronunu kıskanmaz. Bende sizi. İzin verirseniz gitmek istiyorum.’’
Kolunu çekti. Uzatacağını sanmıştım ama tek kelime etmeden kolunu çekti ve gitmem için beni azat etti. Ondan izin vermesini ben istemiştim ama bu kadar kolay pes ettiği için üzülen yine ben olmuştum. Kırgın bir halde yanından geçtim, tam kapıya elimi uzatacakken arkamdan seslendi. ‘’Söylediğin her kelimeyi tek tek duydum.’’
Durdum. Ne ona taraf döndüm, ne de dışarı çıkmak için bir hamle yaptım. Oda bundan cesaret almış gibi konuşmaya devam etti. ‘’Duygu’nun burada olmasından rahatsızsın, odama girdiğinde, yüzün ışıl ışıldı ama Duygu’yu görünce birden dondun kaldın. Suratının nasıl değiştiğini gördüm. Hala mı inkâr edeceksin?’’
Sinirlenmiştim. Kendimi aşağılanmış ve sanki acınmış gibi hissettim. Hızlıca arkamı dönüp ona taraf yürüdüm ve tam önünde, aramızda tek bir adım mesafe kaldığında durdum. ‘’Sende..’’ dedim parmağımı ona taraf sallayıp. ‘’Sende beni kıskandın. Burak’tan. Hemde defalarca. Hatta dünde..dünde.’’ Toparlayamıyordum. Sanki kafamın içinde bir silgi ortaya çıkmıştı ve kurmak istediğim cümleleri tek tek siliyordu. Nasıl devam edeceğimi bilemedim.
Sonra birden Fırat ona doğru sallarken havada kalan parmağımı tutup nazikçe öptü. Dondum kaldım. Bunu hiç beklemiyordum ve o her seferinde beni hazırlıksız yakalayıp acımasızca vurmaktan çekinmiyordu. Öptüğü parmağımı ve daha sonra elimi avucunun içine sıkıştırdı. ‘’Evet kıskandım. Evet Burak’tan. Hemde defalarca. Hatta dünde, seni bırakıp gitmek istemesem de o herifi kapıda görünce çekip gitmekten başka bir şey gelmedi aklıma. Çünkü o herif senin etrafındayken öfkemi kontrol edemem, seni üzecek bir şey yaparım diye korktum.’’
O kadar güzel konuşuyordu ki, korkmadan, çekinmeden. Yani benim tam tersim. Büyük bir cesaret gösterip içindeki her şeyi bana söylemişti. Takdire şayandı doğrusu. Ben ise korkağın tekiydim. Gerçek duygularımı açık açık söyleyemeyecek kadar ürkektim.
Fırat avucunun içine sıkıştırdığı elimi bıraktı. ‘’En azından bazılarımız gibi korkmadan hissettiklerimi söyleyebilirim. Bir çalışan patronunu kıskanmaz belki ama bazen patronlar çalışanını kıskanabilirmiş, değil mi?’’
*
Tam üç saat boyunca odamdan dışarı çıkamadım. Fırat’ın ağzımı açıkta bırakacak son cümlesini kurup çekip gitmesinin ardından kendimi berbat hissediyordum. Gözlerim yanıyordu, sanki ağlayacak gibi ama ağlayamıyordum da. Gidip Fırat’la konuşmalıydım belki de, ama lavobadan çıkarken öfkeli görünüyordu, beni dinlemeyeceğine emin olmuştum. En azından bugünlük. Ama yarın, ilk iş gidip onunla konuşacaktım. Bende onun kadar cesaretli davranıp gerçek hislerimi söyleyecektim. Sonrası? Sonrasını da yaşayıp görecektik.
Çıkış saati yaklaşınca bende yavaş yavaş eşyalarımı toparladım, tam odayı tekedecekken telefonuma gelen mesajla açıp okudum derhal. Burak’tandı mesaj. Eski arkadaşlarla toplacağımız güzel bir organizasyon yaptığını, beni de mutlaka beklediğini yazmıştı. Bir yanım hiç gitmek istemese de bir yandan da gitmezsem bunun uzun süre dillerinde dolaşacağını biliyordum. Otoparka inip arabama atladım, Burak’ın mesağın altına iliştirdiği barın adresini kontrol edip çıktım yola. İçim hiç rahat değildi ancak bu gece de başlamadan bitmeyecekti. Bir an önce yarın olmalı ve yeni birgün bana şans getirmeliydi. Umarım.