Sabah epey telaşlıydı Havin. Kahvaltıda fazlaca vakit kaybetmişti ve işe geç kalmamak için acele etmeliydi. Dosyalarını, proje çizimlerini tıkıştırdığı çantasını tutması için birkaç saniyeliğine yardımcı kadına uzatırken ceketini aldı askıdan ve hızlıca üzerine geçirdi. ‘’Teşekkürler, akşam görüşürüz.’’ Derken çoktan kapıyı açıp kendini dışarı atmıştı bile. Arabasının yanına gelip anahtarları görevliden alır almaz sürücü koltuğuna geçip emniyet kemerini geçirdi ve çantasını yan koltuğa bırakırken çalıştırdı küçük beyaz AUDİ’sini.
Şirketin otoparkına girdiğinde herkesin neredeyse geldiğini parkaedilmiş araçlardan anlaması zor olmadı. Daha çalışmaya başlayalı iki hafta olmamıştı ve Havin giderek alışıyordu şirkete. Patronu Fırat zaman zaman yine onu sinirlendirecek ataklarda bulunsa da işinden memnundu genç kız. Üstelik burda bir süre daha çalıştıktan sonra babasıyla konuşabilir ve kendi başına bir şirket bile açabilirdi. Paraya düşkünlükte değildi de, kendi sorumluluklarını tamamiyle kendi almak istiyordu artık.
Arabasından inip merdivenleri kullandı ve ikinci kata kadar hızlıca çıkması çok zamanını almadı. İkinci kata geldiğinde koşarak bindiği asansör onu on üçüncü kata çıkarttığında yine koşarak çıkacakken aniden birine çarptı ve elinde ki kabarmış çanta yere düşüverdi. Dağılan dosyalara ve yere saçılmış proje çizimlerine bakıp sessizce sövdü genç kız. Sakarlıkları her zaman olduğu gibi başına iş açmıştı. Kime çarptığına dahi bakmadan hızlıca eğildi ve dosyaları toparlamaya başladı. Bir yandan da kendi kendine söyleniyordu.
‘’Yardım ister misin?’’ diye seslenen yabancı seste eğilip dağılan proje çizimlerini toparlarken kafasını kaldırıp yüzüne bakmayı yeni akıl edebildi Havin. Gördüğü yüz ise onu epey şaşırttı. ‘’Burak!’’ diye haykırdı istemsizce. Sonra karşısında ki adamda şaşkınlığını bıraktı ve karşılıklı gülmeye başladılar. ‘’İnanmıyorum, Havin sen misin gerçektende?’’ diye sorarken elindeki çizimlerle ayaklandı ve Havine de elini uzatarak kalkmasına yardımcı oldu.
‘’Senin ne işin var burda?’’ diye sormaya yeltenmişti genç kız ama Burak’ta ‘’Şu tesadüfe bak!’’ deyince yine susuo gülmeye başladılar. Tam o sırada odasından çıkıp sekreterinin yanına doğru yürüyen Fırat’ı ikiside görmemişti. Ama genç patronun gözü saniyesinde üzerlerine takıldı ve dikildiği yerden küçük avukat hanımı izlemeye başladı. Çatılan kaşlarından kendi bile habersizdi.
‘’Havin çok değişmişsin, kadın gibi olmuşsun, yani ee beni yanlış anlama, gerçek bir kadın gibi. Aman Allah’ım çok çekici görünüyorsun!’’ derken çapkınca sırıttı Burak ve saniyeler içinde karşısında ki kızı baştan aşağıya süzdü. Havin güldü onun bu hallerine. Lise yıllarında aynı sınıfta okumuşlardı ve o zamanlar Burak Havin için sınıfın en inek ve kasıntı kızı olduğunu –hiç çekinmeden- söyler dururdu. ‘’Yoksa zamanında inek inek deyip dalga geçtiğin kıza sarkıyor musun?’’ diye sorarken sesinde ki alaycı ima ikisinide güldürdü.
Burak bir iki adımda Havine yaklaşıp ‘’O zamanlar inek olduğunu kabul etmen gerek, gördüğüm en seksi inek olmuşsun kızım! Vaaoov!’’ Abartılı iltifatı Havinin yüzünü buruşturup inanmıyormuş gibi adama bakmasıyla son buldu. Karşılıklı sohbetleri gülüşerek devam ederken Fırat hala daha uzakta dikilmiş onları seyrediyordu. Sarışın sekreteri, patronunun sessizliğinden şüphelenip bir şey mi oldu diye sormasa adam hala dikilip ikisini seyretmeye devam edebilirdi. Sertçe sekreterine taraf dönüp tek kelime etmeden odasına girdi Fırat. Burak Bey birlikte çalıştıkları dekorasyon firmasının başkanıydı ve Havinle ne alakası olup olmadığını merak etmişti. Kabul etmeliydi, onun küçük mimar hanımı, Burak denen herifle bu kadar samimi sohbet edecek cesareti nerden buluyordu? Meraktan çatlamak üzereydi Fırat!
*
Öğlene kadar odasından çıkmadı Fırat. Defalarca kez dikkatini toplayıp birkaç işini halletmeye çalışmıştı ancak Havinin o adamla samimi halleri çıkmıyordu aklından. Neden bu kadar önemsediğini de bilmiyordu Fırat. Sinirle yerinden kalkıp birden çıktı odasından. Aklında sadece Havin’in odasına gidip sabahki manzaranın hesabını sormaktı. Tam kızın kapısına gelmiş açacakken birden çekti elini. Ne diyecekti kıza? Ne sıfatla hesap soracaktı? Kendi sorularına kendi bile cevap veremezken Havine neyi bahane edecekti? Dikildiği yerde kapıyı yumruklamamak için tuttu kendini, bu epey zor olmuştu. Köpürüyordu adeta. küçük mimar hanımın kiminle ne yaptığı onu ilgilendirmiyordu. Fıratta bu fikri kendine defalarca kez tekrarladıktan sonra geldiği gibi bir hışımla geri döndü.
*
Akşam iş çıkışı yorgunluktan ayaklarını sürüye sürüye otoparka indi Havin. Bugün diğer günlere nazaran daha yoğun geçmişti ve bütün o telaşenin arasında bir kez bile patronunu görmemişti Havin. Gün içinde birkaç kez odasına gitmeyi denemişti ancak, saçma sapan küçük bahaneler dışında hiçbir sebep bulamayınca vazgeçti durdu. Zaten Fırat bey’i neden özellikle görmek isteyebilirdi ki? Muhtemelen günlerdir alışmıştı onunla iş yerinde karşılaşmaya ve şimdi ufak bi eksiklik hissetmişti, sadece o kadar.
Sessizce arabasının yanına kadar geldi, ancak o zaman farketti ön sağ tekerleğinde ki büyük yarığı. Şaşkınlıktan faltaşı gibi açılan gözleriyle telaşlı telaşlı etrafa bakındı. Şirketin kapalı otoparkında kim bunu yapmış olabilirdi ki? Nasıl cesaret edebilmişti? Sıkıntıyla oflarken iş çantası ellerinden arasından kayıp yere düştü. İki eliyle de saçlarını geriye attırıp bir süre patlak tekerini seyretti. ‘’Kahretsin! Piç herifler!’’ diye bağırdı kendi kendine.
O çaresizce arabasının başında beklerken Fırat aracıyla yanında geçiyordu. Uzaktan Havini dikilirken gördüğünde anlayamamıştı ne yaptığını ama yaklaştığında gördü tekerleğinin durumunu. Hiç düşünmeden durdurdu aracını ve kız hala çaresizce arabasına bakarken dibinde bitiverdi. ‘’Sorun ne?’’ diye sormayıda geciktirmemişti. Kız sessizce dönüp Fırata baktı, bütün gün ilk kez görmüştü onu ve kalbinden aniden geçen esintiyi o anlık stresle farkedemedi. ‘’Görmüyor musunuz, biri fena bi şaka yapmak istemiş!’’ dedi sitemle.
Fırat kızın ne kadar üzüldüğünü gördüğünde aniden vücudunu kaplayan sinire anlam veremedi. Küçük mimar hanımını böyle huzursuz ve yüzü asık görmeye dayanamıyordu belli ki, buna emin oldu. ‘’Tamam dert etme, kameralardan bulunur nasılsa.’’ Sakin bir sesle konuştu. Tek derdi kızı da sakinleştirmekti. Ama Havin devirdiği gözlerini ona çevirince sessizleşti. ‘’Peki eve nasıl dönücem ben?’’
‘’Ben seni bırakırım, sıkıntı yok, hadi gel.’’ Eğilip kızın az önce yere düşen çantasını aldı hemen. Havin hala keyifsizdi ve adamı sessizce izlemekle yetindi. ‘’Hadi gelsene.’’ Derken boşta kalan elini kızın beline sardı Fırat ve kendi arabasına doğru sürüdü kızı. Kapısını açıp binmesini bekledikten sonra çantasını da uzattı ve rahatlatmak için sessizce gülümsedi. Kapıyı kapatıp kendi tarafına dolanırken telefonunu çıkartıp ilgilenmeleri için birkaç adamına haber vermişti bile.
Yola çıktıklarından beri Havin hala daha huzursuz ve asık suratlıydı. Fıray yolu izlerken arada dönüp onu da kontrol ediyordu. En sonunda dayanamayıp radyoya uzandı, keyifli birkaç şarkı aradı. ‘’Bu kalsın mı?’’ diye sordu birkaç kanal değiştirdikten sonra, yine konuşmadı kız sessizce kafa sallayıp dışarısını seyretmeye koyuldu.
‘’Hadi ama asma artık yüzünü, bak çocuklar arabanı tamire götürecekler, ayrıca yapanıda bulucaz merak etme.’’
‘’Sorun araba değil, elbette düzelir ama kim neden yaptı ki böyle bir şeyi?’’
‘’Bilemiyorum, belki sadece sana özel bir şey değildir, yani bizimle derdi olan biri seni bulmuş olabilir.’’
‘’Gerçekten çok şanslı günümdeyim.’’ Deyip derin bir nefes verdi kız. Sonra yanındaki adama taraf döndü, her şeye rağmen o olmasa durum daha da zorlaşabilirdi. Gülümsedi hafifçe. ‘’Teşekkür ederim.’’ Diye mırıldandı.
‘’Efendim?’’ Gerçekten anlamadığı için tekrarlamasını istemişti Fırat ama kız bilerek yaptığını düşünüp gözlerini devirdi. ‘’Sanki duymadınız.’’
‘’Hayır gerçekten duymadım, ne demiştin?’’
‘’Teşekkür ederim dedim.’’
‘’Vaaooh! Küçük mimar hanım teşekkür etmeyide biliyor demek.’’ Derken abartılı bir şaşkınlığı vardı Fırat’ın. Ve Havin yine üşenmeden gözlerini devirdi. Adamın egosu her zamankinden daha da kaplamıştı arabanın içini. ‘’Ben kalkayım arkaya geçeyimde, öne egonuz otursun isterseniz?’’
Kızın laf soktuğunu anladığı an güçlü bir kahkaha sesi çıkmıştı Fırattan. Mimar hanım her şeye rağmen yine formundaydı ve kabul etmesi gerekse, onunla böyle didişmek hoşuna gidiyordu.
*
Evin önüne geldiklerinde yavaşladı Fırat ve kızın inmesi için müsait bir kaldırım kenarında durdu. Havin kemerini çözerken adama dönüp sessizce gülümsedi ve bu kez mırıldanmadan, gür bir sesle ‘’Yardım ettiğiniz için teşekkürler, siz olmasanız gecem daha zor geçerdi herhalde. ‘’ dedi.
‘’Önemli değil, sen iyi ol yeter. Hadi git güzel bir uyku çek, yarın önemli bir toplantımız var seninle.’’
Toplantıdan haberi yoktu Havinin. Öyle ki şaşkınlığından ‘sen iyi ol yeter ki’ sözünü bile atlamıştı. ‘’Ne toplantısı?’’
‘’Özel bir toplantı, seni tanıştırmak istediğim bazı dostlarım var. Hadii, çok soru sordun git dinlen.’’
Daha fazla ısrar etmedi kız. Gülümseyerek kapısını açıp aşağı indi ve patronunu nezaketle selamlayıp ‘’İyi geceler’’ dedikten sonra kapattı. Arkasını dönüp evin geniş kapılarına doğru yürümeye başladı. Fırat bir süre kızı izledi, tam aracını çalıştıracakken evin önüne yanaşan taksi çekti dikkatini. Sonrasında Havininde taksiye taraf döndüğünü gördü ve içinden inen adamı görünce genişçe gülümsediğini gördü. Bedenindeki bütün sinirler gerilirken araçtan inen adam taksicinin parasını ödemek için yüzünü döndüğünde öfkesi katlandı Fıratın. Yanlış görmüyordu, adam sabah Havinle derin bir sohbete dalıp bütün gün öfkeden kudurmasına sebep olan dekorasyon firması sahibi Burak beydi!