FIRAT
‘’Bir şey söylemeyecek misin Fırat?’’ diye seslenen Duygu’ya döndüm hızlıca. Aklım yine mimar hanıma takılınca diğer herşeyi duymaz olmuştum, bir süredir olduğu gibi. Duygu karşımda sabırla bir şeyler söylememi bekler gibiydi, hızlıca ne konuştuğumuzu hatırladım. ‘’Bunu düşüneceğim’’ diyebildim sonunda. Duygu birkaç sene evvel iş yaptığımız eski bir arkadaştı ve uzun zaman sonra kahve içmek istediğini söylediği telefonuyla beni şaşırtsada onu kıramamıştım ve bu kafeye gelmiştik. Dışarı da yağmur huzurla yağarken güzel bir sohbete koyulmuştuk. Saatin nasıl ilerlediğini farketmemiştim ama yağmurun hızlandığı anlaşılıyordu. Kafenin kapısı hızlıca açıldı, sesi duymama rağmen Duygu bir şeyler anlattığından bakamamıştım, komik anılarından birini daha gülerek anlatırken komik görünüyordu. Gülümsedim bu hallerine.
Sonrasında kafamı kaldırıp kafenin içine bakınmak istedim. Tabi nerden bilebilirdim ki Havinle göz göze kalacağımı. Ne yapacağımı bilemedim, gülüşüm durdu, dondu sanki yüzümde. Duygu habersizce hala daha bir şeyler anlatırken Havinin güzel yüzüne bakakalmıştım. Şirketteki halinden eser yoktu, fazlasıyla doğal görünüyordu. Tıpkı onu ilk gördüğüm gün gibi, kitapçıya geldiğinde de böyleydi işte. Başkaları için özensizdi belki, pasaklı görünüyordu ama gördüğüm en güzel şeydi. Saçları yarı ıslanmış, kabarmıştı. Dudağının üzerinde durup kalmış tek bir yağmur damlarını nasıl emdiğini gördüm, aramızda belkide yirmi metreden daha fazla vardı ama onu yakalamıştım. Ve ciddi bir şekilde uyarıldığımı hissettim. Kalkıp yanına gitmek istedim, sebebini hiç bilmeden, düşünmeden yanına gitmek istedim ama o daha hızlı davrandı. Arkasını dönüp tek kelime etmeden çıktı gitti kafeden. Bende yine arkasından bakakalmıştım.
Şimdi Duygu, yine bir şeyler anlatmaya devam ederken aklım hala Havinin güzel, dolgun, öpülesi dudaklarının üzerinde ki o küçücük yağmur damlasındaydı. O damlayı beceriksizce emişi gitmiyordu gözümün önünden. Belkide bunu ben yapmalıydım onun yerine, ne kadar ahlaksızca bir düşünce olsa da engel olamıyordum işte, olamayacaktımda anlaşılan. Mimar hanım benim için ne ifade ediyordu bilmem ama onu ilk gördüğüm andan beri arzuladığım su götürmez bir gerçekti artık benim için.
Yaklaşık bir saat sonra eve döndüğümde soyunup banyoya girdim, duş alırken yine aklımdan çıkmıyordu Havin. Bu kadar aklımı kurcalaması muhtemelen güzelliğinden kaynaklanıyordu. Başka ne olabilirdi ki zaten? Etrafımdaki güzel kadın sayısı oldukça fazlaydı, hatta bana ilgisi yüksek olan güzel kadınlar fazlaydı. Belkide Havin benimle inatlaşıp, tanışmamız komik tesadüflerle dolu olduğu için ayrı bir yerdeydi. Ayrı bir yerde olması artık beni ve bedenimi rahatsız edici boyuta ulaşıyordu, korkmam mı gerek yoksa endişe miydi bu hissettiğim anlayamadım.
Ertesi gün sıradan başlamıştı. Sakin bir trafik, sorunsuz yolculuk ve sonunda şirketimdeydim. Kimseyle konuşmadan odama çıktım ve sekreterimin dünden beri masama yığdığı dosyaları incelemeye başladım. Patron olmak gerçekten de yorucu bir işti. Bütün dosyaları tek tek inceleyip herhangi bir sorun olmadığına kanaat getirip imzaladım. Ben odamdan çıkamamıştım, Havinde hiç odama uğramamıştı. Yine aklımın bir şekilde dönüp dolaşıp ona gitmesi bir yanımı huzursuz etsede onu görmek istiyordum işte. Hem dün ki garip tesadüften sonra neler söyleyebileceğini ya da söyleyemeyeceğini merak etmiştim. Belkide ben onun odasına gitmeli ve dün neden beni gördüğü halde yanıma gelip selam verme nezaketini bile göstermediğini sormalıydım.
Başlarda bu fikre pek sıcak bakmasam da tabiki de dayanamadım ve odamdan çıktım. Uzun koridorda sessizce ilerleyip Havinin odasının önüne geldiğimdeyse daha kapıyı çalmaya fırsatım olmadan bir ses işittim arkamdan. ‘’Fırat bey.’’ Hızlıca sekreterime döndüm ‘’Efendim..’’