3 Şubat
10.48, akşam.Kurşunun bedenimde bıraktığı bütün izlerden en nihayetinde tamamen kurtuldum ve bugün, sonunda ferah bir nefes aldığım güzel bir güne uyandım. Ardından yoğun sisin kapladığı ufku izleyip içinde seni taşıyan arabanın bahçeye gireceği anı sabırsızlıkla beklemeye başladım.
Uzun zamandır beklenen misafirler üç gün önce gelmişti şehre ve sen de babanla birlikte onlarla ilgilenmekle meşgul olduğun için birkaç gündür birbirimizden uzaktık lakin bugün için planlanan davete ben de katılacağım için artık bu kısa ayrılık da bir son bulacaktı. Yıllar ruhumu eskitmeden ve yaşama sevincimi yıpratmadan önce giydiklerime gösterdiğim özeni tam da bu sebeple tekrar kazanmaya başladım. Uzun bir zaman sonra nasıl bir kumaşa sahip bir elbiseyi, hangi rengi seçtiğimin yahut saçlarımın nasıl göründüğünün bir önemi oldu ve dün bütün gece bunlar üzerine düşünüp durdum. En nihayetinde karar verdiğimde saat gece yarısını çoktan geçmişti, inanabiliyor musun?
Öğle yemeğinden sonra kız kardeşim ile annem hazırlanmama yardım edip beni harikulade göründüğüme ikna etmese daha belki de saatlerce bu konunun üzerinde durabilirdim fakat en nihayetinde bahçe kapısının önünde bir araba belirdiğinde artık hazır olmam gerektiğinin farkındaydım. Konukları karşılamak üzere sizinle birlikte erkenden salonda olmam gerektiği için evden erken ayrılıyordum, ailem ise diğer konuklarla birlikte katılacaktı bize. Annemle kız kardeşimin bana mutluluk dolu bakışları arasında girişte durup omuzlarımı örten paltonun üzerine saçlarımı bırakırken derin bir nefes aldım, kapı dışarıya açıldığında ise tam karşımdaydın.
Gözlerinde tanıdık bir ışıltı, tenine değen bahar esintisi ile kıvrılmıştı dudakların. Üşümüş avucun parmaklarıma sığınıp elimin üzerine küçük bir öpücük bıraktıktan sonra "Yalnızca birkaç gün oldu seni görmeyeli lakin sanki yine yıllar geçmiş gibi," dedin ve sıkıca tuttun elimi. Gülümsedim, hislerimiz yine birdi.
"Ve değişmeyecek belki de tek bir şey var. Seni tekrar karşımda bulduğumda hep kendimi de bulur gibiyim."
Birbirine kenetlenen ellerimize baktım kısa bir an için, ardından pürüzsüz göğe. Gözlerim tekrar seninkileri bulunca büyüttüm tebessümümü ve "Bir daha kendini hiç kaybetme diye hep burada olacağım," derken sana doğru küçük bir adım attım.
"Tam burada, her daim yanında olacağım."
Soğuk bir rüzgâr yanımızdan geçip saçlarımızı dağıtırken geri çekilip arkanda duran arabaya baktın ve ben de artık gitmemiz gerektiğini anladım. Bu mevsimde sıklıkla karşılaşmadığımız ılık yüzünü çevirmişti bugün güneş bize ve bu yüzden rahatlıkla yolculuk edebilecektik. En son ne zaman huzurlu bir şekilde ve özgürce bu şehrin sokaklarından geçebildiğimi anımsayamadığım için bu ihtimal çocuksu bir mutluluk bırakmıştı yüreğime. Yan yana oturduk arabanın içinde, bir baharın suretine bürünmüş güne baktım, bir de iyileşen yaralarını saran yüzüne.
Zamanı son haftalarda yaşadıklarımızı düşünerek harcadım böylece.
Benimle her şeyi konuşmaya hazırdın beyefendi lakin o karanlık günü atlattıktan sonra bir daha yaşananların bahsini hiç açmamıştın. Belki ölümdü seni korkutan, kalbim göğsüme yavaşça vurduğu her an mevtin ayak seslerini duymaktı seni yıpratan. Bekledikçe açılmayan gözlerimdi içini sızlatan, biliyorum, sıkıca tuttuğun ellerimde çaresizce aradığın ve bir türlü bulamadığın sıcaklıktı umutlarını kıran.
Sıktığın dişlerin arasında biriktirdiğin binlerce haykırış vardı ve bütün bunlardan kaçmaya çalışma isteğini anlayabiliyordum. Suskunluğum da buradan doğuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çanlar ve Kuşlar
RomansaBEYEFENDİYE MEKTUPLAR - II ❝Sisli bir gecede pamuklara sarılmıştı bileklerim, ellerim ısınmıştı. Bakışlarımı beyaz suretli dağlardan gökyüzüne çevirdiğimde omuzlarıma düşüp avuçlarıma sarılan kar tanelerinin benliğine sıkışmış bir silüet vardı. O, s...