Bu bölümü bir anda gelen bir ilhamla yazdım, normalde olduğundan çok daha plansız bir şekilde ve duygularımın sesine daha bir dikkatle kulak vererek. Finale az kaldığı için sanırım, fazlasıyla duygusal bir şekilde yaklaşıyorum hikâyeye, sanki kendimi ayrılığa hazırlıyorum.
Dilerim bölümü beğenerek okursunuz, düşüncelerinizi duymayı merakla bekliyorum.
Sevgiler.
—Ayça.
Instagram: thequenes
Twitter: thequenes
Ask.fm: thequenes❅
26 Mart
02.17, gece.Yılların kabuk bağlayıp eskimiş yaraları ile hâlâ sızlamakta olan izlerini silen ve bir nefeste bitmişçesine kısa gelen tatilimizin ardından şehre döndükten sonra hayatlarımız hayal ettiğimden çok da huzurlu bir hal almaya başladı. Kız kardeşimin beyaz bir elbise içinde sevdiği adamın yanına mutlulukla yürüyüşünü izlediğim gün kendimi onun yerine koymakta güçlük çeker, bunun hayalini kurmaya dahi cesaret edemezdim. Seni yanımda bulamayacağımdan o kadar emindim ki başka birinin orada olabileceği ihtimalinden korkarak zihnimde canlanan geleceği parçalar, kendimce bütün olasılıkları böylece yok ederdim.
Oysa şimdi yanımdasın, yanı başımdasın.
Döndüğümüz günden beri zamanımız türlü ziyaretlerde bulunup akşamları misafirleri ağırlamakla geçtiği için bu akşamı kendimize ayıracak ve birbirimizi bulduğumuz operada bu kez yan yana oturacaktık. O günkü gibi beyaz bir elbise tercih etmiştim ben, sen ise rengi ve kumaşı elbisemle neredeyse birebir olan bir gömlekle, yıllar öncesinde üzerinde taşıdığın o gri renkli paltonun bir benzerini giymiştin. On sekiz yaşında, olacaklardan bihaber kalbim gözlerimizin buluştuğu an nasıl şiddetle göğsüme vurduysa o akşam, şimdi de aynı şekilde sarsıyordu kemiklerimi.
Opera binasının bahçesine adım attığımız an birkaç tanıdığa rastladığımız için direkt olarak içeri giremedik ve gördüğümüz herkesle en azından birkaç dakika kadar sohbet edip tebrikleri kabul ettik. Yanlarından geçerken bize bakıp gülümseyenlerin yahut kısaca inceleyenlerin hepsi dostane yüzler değildi, bunu biliyordum çünkü evlendiğimiz gün gelene dek ikimize de düşmanca gözlerle baktıklarını hatırlıyordum, şimdiyse o günler hiç olmamış gibi davranıyorlardı. Yanlarından hızlıca geçip gitme hissiyle yürüyor olsam da bize seslendiklerinde kabalık edemeyeceğimin de farkındaydım, bu yüzden her ne kadar samimiyetten uzak konuşmalar beni rahatsız etse de düğün töreninde giydiğim elbiseyi hangi terzinin diktiği, ikram edilen pastanın nerede yapıldığı ya da hangi orkestranın çaldığı gibi sorulara kısaca cevap vermek durumunda kaldım.
Sorulardan sıyrılıp en nihayetinde içeri girebildiğimizde rahat bir nefes alıp koluna daha bir sıkı tutundum, gerginliğim farkında olduğun için oturur oturmaz belimi sardı tek elin, diğeri ise üşümüş avucumu tuttu. Seni ilk kez gördüğümüz locadaydık bugün ikimiz de, oturduğum yerden eskiden bulunduğum yere bakıp oradaki boş koltukların dolmasını izlerken gözlerimin dolmasına mani olamadım her nasılsa. Sonra perdeler aralandı, orkestradan melodiler yükselirken avucundaki parmaklarım ısındı.
Gururlu Cesare, onu kendine aşık eden Cleopatra ve yas içindeki Cornelia gözlerimin önünden geçerken sıklıkla başını çevirmeden bana baktığını fark ettiğim için gülümsedim. Bunun üzerine o gün de sahneyi değil de beni mi izlemiştin, diye düşünmekten alamadım kendimi. Dürbünün ucunda bakışlarımız kesiştikten sonra sana bakmaya hiç cesaret edemediğim için bu sorunun cevabını geçmişte bulmam mümkün değildi ancak sana da soramadım. Perdeler ara verildiğini belirtmek için kapanıp birlikte temiz hava almak için dışarı çıkarken de cevabımı tebessümünde aradım. Bulamadım lakin düşüncelerimi okumuşsun gibi "Yıllar önce gizlenerek bakmıştım sana bu salonda, şimdiyse saklanmama gerek yok," diye fısıldadın dışarı adım attığımız anda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çanlar ve Kuşlar
RomantizmBEYEFENDİYE MEKTUPLAR - II ❝Sisli bir gecede pamuklara sarılmıştı bileklerim, ellerim ısınmıştı. Bakışlarımı beyaz suretli dağlardan gökyüzüne çevirdiğimde omuzlarıma düşüp avuçlarıma sarılan kar tanelerinin benliğine sıkışmış bir silüet vardı. O, s...