VII-XII

901 114 73
                                    

7 Aralık
08.12, akşam.

Hangi yalanları söylemeliyim kendime ya da hangilerine inandırmalıyım kendimi? Hissettiklerimi haykırmalı mıyım aynaların yüzüne, yoksa en derinlerde saklı mı tutmalıyım içimde? Bak bir kez daha yüzüme, gör beni ve ellerinden tut cevapların, onları bana getir. Lütfen bekle kirpiklerimin ucunda durduğunda ve dikkatle dokun gözlerime. Ardından beyefendi, gizlice fakat bütün samimiyetinle fısılda bana, aynaların kıskanacağı o kadın mıyım hala?

Değilim, doğrusu adının yanında adımın ne anlama geldiğinin haricinde, tek başına varlığımın manasını da çözemiyorum.

Ve sen de kim olduğumu bilmiyorsun.

Yanıtlar bulutların ellerinde duruyor gibi ama sen bir daha gözlerini açacağından şüphe ettiğim bir uykudayken ve ben de senin göğüne ulaşamazken çaresizim. Uyanmanı istiyorum lakin bir soru usulca kaplıyor zihnimi saran duvarları ve "Ya o uyanmak istemiyorsa? Dahası, ya ömrü artık nihayete ulaşmak zorundaysa?" diye belirsiz bir ses sarıyor bilincime uzanan damarları. İhtimallerden ürküp odamın bir ucundaki yatağımın köşesine sığınışım, korktuğum olasılığın gerçekleştiğini düşünmemle vuku buluyor. Bir kez daha oradaydım bu sabah, gözlerimi kırpamadığım bir gecenin sonunda, yine aynı yerde buldum kendimi. Kollarım kendime sarılmış, beyaz geceliğimin kumaşına takılı kalmış parmaklarım ve öyle uzun süre unutmuşum ki yutkunmayı, kurumuş boğazım, sesim kısılmış.

Yataktan kalkıp hızla giyindikten sonra perdeleri aralayıp dışarıdaki göğe bakmaya çalıştım fakat hava soğuktu ve içeriyi ısıtan ateşin çığlıkları camda izler bırakmıştı. Güneş yavaş yavaş doğarken avucuma değen soğukluğun ardında aydınlandı puslu gökyüzü ve hafifçe titredi elim. Üşümeye başladım lakin bundan çekinmedim, dahası beyefendi, bunu sevdim. Uzun paltolarımdan birini giydikten sonra ağır ve sessiz adımlarla ilerleyip çıktım evden, ne bir şapka takmıştım ne de eldiven. Dışarı çıkar çıkmaz koyu kumaşı kıvrıldı yakamın, bükülen parmaklarım düğmelerin üzerinde durup mâni oldu sarsıntılarına ve yürümeye başladım.

Başlangıçta önümde uzanan yolun nereye gittiğini düşünmüyordum lakin sonra, şehir merkezindeki parka gitmeye karar verdim. Bastığım yerlerde kırılacak kadar kuruydu toprak, ayazlar da ayrıca kesiyordu tabiatın dört bir yanını. Bunları görmüş olmalıydı bulutlar, kafeslerini açtılar yağmurların ve damlalar düşmeye başladı omuzlarıma. Ceketimin kumaşı ıslaklığa boyanırken çamura dönmeye başlayan yollardan, keleme olmuş tarlaların yanından geçtim ve en nihayetinde, sessizliğe gömülmüş evlerin silinip kalabalıkların gün yüzüne çıktığı sokaklara adım attım. Ayakkabılarımın uçlarına çamur bulaştığı için bir çeşmenin yanında durdum önce, mendille bütün kirlerden arındırdım onları. Ardından, devam ettim yoluma ve park biraz ileride gözüktü sonunda.

Bir yanında kısa çimenlerle belli aralıklarla bulunan tahta bankların, diğer tarafında ise küçük bir gölet eşlik eden yolda ağır adımlarla yürümeye başladığımda, yağmur daha da hızlanmıştı ancak hala yürümeme engel olacak kadar güçlü değildi. Göğün bulanık suretine bakıp seni düşünmeye çalıştım, zihnimde karanlıktan sıyrılırken ismin, varlığını hissedebileceğime öyle çok inandırdım ki kendimi, anılar dalgalar halinde akmaya başladı kalbime. Sesin sarmaşık gibi dolandı yanaklarımın kıyılarındaki saçlara ve kulaklarım, yalnızca onu duyar oldu. Pustan değildi, kederden buğulanıyordu gözlerim, seni görüyordum. Sanki âmâydım ve duyamıyordum da öyle ki karşıdan gelmekte olan çifti dahi, onlardan birine hafifçe çarptığımda ancak fark etmiştim.

Onlardan birinin siması, yabancı sayılmazdı zira karşımda duran hanımefendi, Bayan D.'nin kız kardeşi, Bayan C.'den başkası değildi.

Çanlar ve KuşlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin