29 Mayıs
11.58, akşam.Bugün ressam bizi üçüncü kez daha ziyaret etti ve evden ayrılmadan önce, biraz da olsa belirginleşmeye başlayan karnımı da portredeki detaylara eklemek istediği için resmi bitirmek için bir süre daha beklemek istediğini belirtti. Bu düşünce belirtildiği gibi küçük bir gülümseme yer buldu ikimizin de yüzünde, bahçe kapısının aralığından içeri giren rüzgâra kaşlarını çatarak bakmana rağmen bilhassa sen çok daha büyük bir neşeyle karşılamıştın ressamın bu sözcüklerini.
Omuzlarımın üzerine ince bir şal bırakırken "Üçümüzün bir arada olduğu ilk resim," diye mırıldandın, dudakların da sevinçle kıpırdamaya devam etti.
"Artık onun çalışma odamda değil, burada, salonun en güzel köşesinde asılı olmasını istiyorum."
Gülümserken bu fikrine karşı çıkmadım, her ne kadar bunu kimilerinin yanlış bulacağını bilsem de hiçbir şeyin bizi huzursuz etmesine izin vermeyecektim. Bu yüzden seni onaylayarak şöminenin üstündeki boşluğu gösterirken "Burası harikulade bir yer olacaktır," dedim ve karnımı hafifçe destekleyerek ayağa kalktıktan sonra "Bugünkü panayırda etrafını süslemek için biberiye ve keklik otu* alalım," diye ekledim.
Yanıma gelip saçlarımın arasına kısa bir öpücük bıraktıktan sonra sessizce başını olumlu anlamda salladın. Ardından her zamanki gibi bana destek oldun ve birlikte yukarı çıkıp panayıra gitmek üzere kıyafetlerimizi değiştirdik. Yazın tohumlarını etrafa gururla saçan son mayıs günlerine özgü ılık olduğu kadar ferah olan hava açık pencerelerden içeri girip ciğerlerimi neşeye boğarken aynanın karşısında durup kendime bakmaya başladım. Çok geçmeden sen de katıldın bana ancak kendini değil beni izliyordun yansımamızda. Hayranlık dolu bakışlarını fark edince utanıp başımı eğdim hızlıca ve sen de gözlerindeki ışıltılı duyguya hâlâ alışamamış olmam karşısında dudakların kapalı şekilde kıkırdayarak yanıt verdin bu duruma.
Evden ayrılıp şehir merkezine doğru giderken alacaklarımızın listesini yapmaya devam ettik çünkü dünyanın dört bir yanından gelen insanların katıldığı bu panayır yılda yalnızca bir kez yapılıyor ve sadece üç gün sürüyordu. Daha önce bu panayır sayesinde tadına bakabildiğim lakin sonrasında tarifini öğrenemediğim yahut yapıldığı yere gidemediğim için bir daha hiç yiyemediğim meyveli kekler ile kokusunu dün gibi hatırladığım şerbetler vardı en çok aklımda. Nitekim panayıra adımımı attığım ilk anda da öncelikle gözüme çarpan yer o satıcının çadırı oldu.
Çocuksu bir mutlulukla türlü şekerlemeler, pastalar ve şerbetlerin tadına bakıp hangilerinden alacağımıza karar verirken gözlerin parlayarak beni izledin, ben de gülümseyerek seni. Dikkatimin dağıldığı bir anda çadırın yanındaki bir başka tezgâhta renkli küçük mücevherler, uzak diyarlardan gelen ince tüller ve taze çiçeklerle süslü şapkalardan birini almıştın ve ben de bunu ancak beceriksizce arkanda saklamaya çalıştığın büyük şapkayı göğsünün üzerine getirdiğinde fark edebildim.
"Güzelliğinin tesiri altında doğa, bütün mücevherleri armağan saçlarına. Işıltısı işlenmiş omuzlarına ve benliğindeki huzuru ruhuna," derken avuçlarındaki şapkayı başıma nazikçe yerleştirdin ve ben de içimde dalgalanan mutluluğa yenilerek hüzünle gülümsedim. Kahverengi dalgalar üzerine düşen saman sarısı kumaş beyaz elbisemle ahenk oluştururken elini tuttum sıkıca ve coşkulu melodiler etrafımızı sararken birlikte panayırı dolduran kalabalığın içine karıştık bir kez daha.
Ne var ki birkaç adım sonra karşımıza çıkan bir habercinin getirdiği mektup ile gülümsemelerimiz hiç beklemediğim bir şekilde dindi, etrafımız huzursuz bir sessizliğe boyun eğerken müzik de duruldu sanki. Gelen mektupta derhal meclis binasına gelmen gerektiği yazılıydı ancak kelimeler öyle katı ve cümleler detaylardan öyle uzaktı ki aklımda yalnızca kötü ihtimaller dolaşmaya başladı. Ilık havaya rağmen titredi kollarım ve parmaklarım bileğini sararken endişeyle "Beni habersiz bırakma lütfen," diye mırıldandım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çanlar ve Kuşlar
RomantizmBEYEFENDİYE MEKTUPLAR - II ❝Sisli bir gecede pamuklara sarılmıştı bileklerim, ellerim ısınmıştı. Bakışlarımı beyaz suretli dağlardan gökyüzüne çevirdiğimde omuzlarıma düşüp avuçlarıma sarılan kar tanelerinin benliğine sıkışmış bir silüet vardı. O, s...