-3-

5.8K 404 266
                                    

jeon'un ağzından.

|flashback|

park çıkış için uyandırdığında hızlıca adımlarımı çıkışa yöneltmiştim. evet okulun en güzel çocuğu olabilirdi fakat bu ona çok da yakın olacağım anlamına gelmiyordu. özellikle son günlerde çıkan hoşlantı söylentileri iyice sinirimi bozmaya yetmişti.

o aciz bedeniyle kim oluyordu da benden hoşlanabilirdi? ben erkeklerden hoşlanmıyordum bile.

bahçede yavaşça attığım adımlarımla beraber dağılan gömleğimi ve kravatımı elimle acele ile düzeltmeye başladım. annemin eve gidince dırdırını çekmek istemezdim sonuç olarak.

"jeongguk! hey, bir baksana."

"efendim yoongi hyung?"

yoongi basket takımındaki en yakın dostumdu. abim sayılırdı fakat aramızdan su sızmazdı. oldukça endişeli gözüken ses tonuyla tuttuğu onlarca kağıdı bana uzattı.

"sadece sakin ol, zaten ortalıkta geziniyordu dedikodu. onaylanmış gibi bir şey oldu."

anlamamış bir şekilde kaşlarımı çatarken elime bırakılan kağıtlarda gözlerimi gezdirdim. her kağıdın başında tarih yazıyordu ve jimin'in adı yazılıydı. içimden düşündüğüm şeyin olmaması için dua ederken yırtılmış sayfalardan birini okumaya başladım.

-16 mayıs 2017.
jeon sırasında uyukluyor. şapşal, her ders bu pozisyonda ve onu izlemekten kendimi alıkoyamıyorum. matematik sınav sonuçları açıklandı, jeon oldukça düşük almış. belki onu çalıştırma isteğimi kabul eder ve böylece sevdiğim çocuğu rahatça izleyebilirim...

çene kaslarım kendini belli ederken parmaklarım kağıdı daha sıkı tutmuştu. yoongi elini sakin kalmam için omzuma koyduğunda kendimi çekip sinirli bir soluk verdim.

...jeon, beni görmeni çok isterdim. aptal gibi kendi kendime konuşuyorum bu günlükte. umarım bir gün sana bunu verme cesareti bulurum. yanındaki kızları hiç sevmiyorum, belki uzaklaşırsın. çok uzatmadan gidiyorum sevdiğim, lütfen artık uykunu geceleri güzelce al.

"hyung, sikeceğim belasını. nasıl olur da böyle şeyler yazabilir benim hakkımda?"

sesim oldukça gür çıkmıştı, bahçedeki çoğu öğrenci bana odaklanmış ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. elimdeki kağıtların çoğunu çantamın içine tıkıştırıp sinirle saçlarımı çekiştirirken yoongi hâla beni sakinleştirmeye çalışıyordu.

"jeon bunu o seçmedi, senden hoşlanması bir seçenek değildi."

"sikeyim bana onu mu savunacaksın? hyung, gideceğim ve bana bir daha asla onu savunmayacaksın."

okul çıkışlarında park'ın evine girdiğini sürekli görürdüm. bu yüzden evleri aklıma istemsizce kazınmış, adreslerini kolayca bulabilmiştim. beni fark etmemesi için evlerinin karşısında bulunan tel örgülerin arkasına geçtim. parmaklarım arasında tuttuğum birkaç sayfayı sıkarken beni fark etmesi ile kaşlarım sanki daha da çatılabilirmişcesine çatılmış, sinir katsayım oldukça hızlı bir şekilde tavan yapmıştı.

"seni pislik, gününü göstereceğim sana."

günlük hayatta kendim duysam korkacağım bir ses tonunda tıslayıp cebimden telefonumu çıkardım. basketbol takımının kaptanı olmam gerekli gereksiz herkesin benim yanımda durmasına sebebiyet veriyordu. bu çoğu zaman midemi bulandırsa da şu an okul gazetesi hazırlayan çocuk işime yarayacaktı. bu yüzden telefondan soobin'in numarasını bulup bir mesaj attım.

jungkook:
soobin, sana işim düştü. park jimin hakkında dolanan dedikoduyu biliyorsun değil mi? işte onun kanıtları elimde, gazeteye basmaya ne dersin?

soobin:
ne? jungkook, sen ciddi misin? senden mi hoşlanıyormuş yani?
vay canına...
müdürün bunu hoş karşılayacağını sanmam, bilimsel bilgileri görmek istiyor daha çok biliyorsun.
sıkıcı.

jungkook:
sen sadece bu ay bastır, yeterli.
ben müdür işini hallederim.
şuna bak çevrem ibne dolmuş, ha bir de ondan hoşlanacağımı falan sanıyor.
tiksiniyorum aksine, güzel falan da değil. herkes onu abartıyor, suratındaki hiçbir şey orantılı bile değil.

jeon jungkook, ne oluyor? neden birden çirkin olduğunu savunmaya başladın?

soobin:
jungkook, iğrenç bir adamsın.
kimseyi böyle yargılayamazsın. daha da gözümden düşmeden ve gazete fikrini reddetmeden önce çek git.

jungkook:
siktir git.

the player | jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin