"jeon jungkook, o kış uykundan uyan ve kahvaltıya gel artık!" jimin'in yumuşak sesi ev içinde yankılanırken jungkook çoktan uyanmıştı.
"geliyorum bebeğim, azıcık sabret. uyandım ayrıca bana dağ ayısı muamelesi yapmayı kes."
jimin yandan bir gülüş sunduğunda davet ettiği misafirlerinin gelmesini bekliyordu. barıştıkları gecenin ilerleyen saatlerinde tae ve yoongi ayrılmış, jimin ise jungkook'un evinde kalmıştı. o gece yaşanan şeyler aklının bir köşesinde her zaman kalacaktı fakat aklına geldikçe utanmadan edemiyordu.
jeon jungkook'un dokunuşları her şeye bedeldi.
| flashback |
"jimin-ah, artık gözlerimin içine bak."
"sus jeon, utanıyorum."
"hey, ben senin sevgilinim biliyorsun değil mi?"
"sence bu yüzden mi utanıyorum aptal, neler yaptığımızın farkında değil misin?"
"neler yapmışız? sadece ufacık bir sevgi gösterisiydi."
"ufacık mı? gerçekten ufacık mı jeon?"
"park, artık sus."jeon söylediği son cümleden sonra dudaklarını bebeğininkilerle buluşturup hasretle öpmeye başlamıştı. biliyordu, jimin birkaç dakikaya açılacak ve ondan da beter bir ruh haline bürünecekti. elleri karşısındaki çıplak bedenin beline gittiğinde onu sıkıca kendine bastırmış ve tenlerinindeki ateşin bir yanmasına izin vermişti.
"gözlerime bak park, gözlerime bak ki evrenimi göreyim."
| flashback son |
jungkook altında sadece gri eşofmanıyla mutfağa girdiğinde karşısında onun beyaz tişörtünü giymiş sevgilisini görmeyi beklemiyordu. bir ıslık çalıp arkadan ona sarıldığında boynunu kaplayan morluklara ufak bir öpücük bırakıp kulağına fısıldamıştı.
"tüm dolabım senin olmalı, bir şaheser gibi gözüküyorsun."
jimin arkasını döndüğünde jeon'un çıplak göğsüne ellerini koymuş ve kaşlarını kaldırmıştı.
"sanırım benim yaptığım tablo daha da güzel."
işaret parmağı jeon'un kaslarındaki morluklara gittiğinde sevgilisi kahkaha atmayı eksik etmemişti.
"pekâlâ dün gece çok iyi bir iş çıkardın güzelim, bunu her zaman isterim."
"abaza gibi davranma jungkook." çalan zil ile jimin'in gözleri büyüdüğünde jungkook'u ittirmiş ve seslice konuşmuştu."yürü git üstünü giyin, çocuklar geldi. ben de altıma bir şey giyip kapıyı açacağım."
"yahu bunların işi gücü yok mu sürekli bizleler?"
"jeon!"jungkook teslim olur gibi ellerini kaldırıp odaya gittiğinde jimin koltuk üzerindeki pantolonunu altına hızlıca geçirmişti. kapıya ilerleyip güler yüzle açmış, gelen arkadaşlarını selamlamıştı. yoongi ve taehyung jimin'in boynuna kısa bir bakış attıklarında birbirlerine bakmış ve gözlerini büyültmüşlerdi.
"gerçekten, çok hızlısınız." dedi tae yakın arkadaşına sarılmadan önce.
"bebeğim bizle kıyaslanırsa biraz yavaş kaldılar." diye tamamlamıştı yoongi.jungkook yanlarına geldiğinde ikisini de selamlamış ve iki çift de kahvaltı masasına ilerlemişti fakat birkaç saniye sonra jungkook yoongi'ye bir şey göstereceğini söyleyip yanlarından ayrılmıştı.
"şu an aranız iyi değil mi?" diye sorusunu yöneltmişti taehyung, arkadaşının mutluluğunu kendinden daha çok önemsiyordu.
"merak etme kardeşim, oldukça iyiyiz."
"aslında tahmin etmesi pek zor olmamalıydı." dediğinde taehyung jimin'in boynunu işaret etmişti.
"artık şundan bahsetmeyi kes utanıyorum."ikisi birden kahkaha attığında jungkook ve yoongi gülerek mutfağa gelmişlerdi. topluca masaya oturduklarında oldukça uzun ve eğlenceli bir sohbetim başlayacağını bilmiyorlardı.
yaşadıkları her şeyi birer birer anlattı o gün çocuklar: çocukluklarını, aşklarını, acılarını...
belki de 1 saate bitecek kahvaltı onlara 4 saate malolmuştu.
ama en önemlisi jimin jungkook'una kavuşmuştu.
ya da en önemlisi jimin jungkook'una bunun utanılmayacak bir şey olduğunu öğretmişti.
tae ve yoongi birbiri için yaratılmış iki beden gibilerdi. oldukça arsız, oldukça utanmaz ama gerçekten birbirlerini seven iki bedendi bunlar.
tae yoongi'nin saçlarını öperdi, yoongi tae'nin dudağındaki beni.
onlar şen şakrak sohbetlerine devam ederken jimin korkunç bir gerçekle yüzleşeceğinden habersizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the player | jikook
Fanfiction"ben eşcinsellerden nefret ederim park. sadece hayatımdan siktir git."