14

911 77 25
                                    

Türkiye insanlara çarparak ilerliyordu. Yağmurlu bir günde neden bu kadar kişi dışarı çıkmıştı ki?

Sokaktaki bütün insanlar sanki karınca gibiydi. İşlerine odaklanmış ilerliyorlardı, sesleri Türkiye'nin kulağına ulaşamıyordu. Onları işlerinden tek alı koyan küçük bir çocuğun karınca yoluna ayağını koyduğu için bu küçük canlıların etrafından dolaşması gerektiği gibi her Türkiye onlara çarptığında kenara çekilip öyle yürüyorlardı.

Türkiye durdu.

Türkiye nereye gitmesi gerektiğini bilmiyordu, aradığı kişi nerde olabilirdi ki?

Onun böyle zamanlarda nereye gidebileceği hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Onla yakın değildi, onun sıralarını, onun en sevdiği yemeği, en sevdiği rengi, bacağında küçüklükten kalma yaraları, mutkuyken kimi düşündüğünü, üzgünken kimi düşündüğünü, neyi sevip sevmediğini bile bilmiyordu. Gerçekten Amerika'dan hoşlanıyor muydu ki?

Peki ya Amerika ondan hoşlanıyor muydu? Türkiye, Amerika hakkında hiç birşey bilmediği gibi o da kendisi hakkında bir şey bilmiyordu.

Türkiye sessizce güldü, bu gülüş daha çok hüzün doluydu.

Türkiye "Amerika gerçekten benden hoşlanmıyor" diye düşündü. Kendi sözlerini gerçek sanıyordu.

"Peki kim yıldırımlardan korktuğunda yanında seni sakinleştirmeye çalıştı?"

Bu Türkiye'nin iç sesiydi.

"Kim karanlıkta önünü göremediğinde sana elini uzattı"

"Kim hastalandığında seni iyileştirmeye çalıştı?"

"Kim yüksekten korkmasına rağmen seni yalnız bırakmamak için pencereden çıkıp peşinden geldi?"

"Kim sen yorgunken seni sırtında taşıdı?"

"Kim bacağın acıyor diye bir anda gelip sana buz getirdi?"

"Kim sana 'Senden hoşlanıyor olabilirim Türkiye" diyerek sana aşkını itiraf etti?"

Türkiye yağan yağmur yüzünden ıslanmış yüzünü yere eğdi. "Biliyorum" dedi. "Bütün bu soruların cevabını biliyorum"

Belki ikiside birbiri hakkında çok bir şey bilmiyordu ama sevgi için bunlar önemli değildi. Onun en sevdiği rengi bilmese bile onu sevebilirdi.

Türkiye geri koşmaya başladı. Kendisini sorgulamayı bırakmış asıl hedefine geri dönmüştü çünkü artık tüm soruların cevabını biliyordu.

Türkiye yeniden düşündü burası onun için yeni bir yerdi, eğer üzgün olsaydı, kardeşi ile kavga etseydi nereye gideceğini bilemezdi, bir süre koşar sonra dururdu.

Türkiye Amerika'nın da bunu yapacağını biliyordu burası Amerika içinde yeni bir yerdi.

Türkiye her sokak onu aramaya devam etti. Kaldırımda koşuyor, çıkmaz sokaklara giriyor, dönüp dolaşıp aynı yere geliyordu.

En sonunda Türkiye üst yaya geçidine çıktı. Arabalar altından hızlıca geçip gidiyordu.

Türkiye karşısına bakınca insanların ortadan değil, karıncalar gibi bir şeyin etrafından dolaşarak ilerliyorlardı.

Türkiye aradığını bulmuş gibi hissetti. Yavaşça o noktaya yürüdü. Giderek yerde yatan kişi tanıdık geliyordu.

Ayaklarının ucunda bir insan kafası vardı. Saçları dağılmış, yüzü yağmur suyu ile ıslanmış, gözleri kızarmış, dudağı ise soğuk yüzünden mavinin tonlarına bürünmüştü.

Eskiden ona bakan gözler şimdi uzaklara dalmıştı.

Türkiye kafasını ona doğru eğdi.

"Sonunda seni buldum"

Bu sefer gecikmeden yeni bölüm attım ;)

Bu arada bir şey sormak istiyorumsizce kitap fazla ergence mi gidiyor? Güzel mi kötü mü? Size göre nasıl kitap? Okurken cringe olmuyorsunuzdur umarım.

Bu bı ship kitabı, çok güzel yazdığımı söyleyemem. Eminim bir sürü mantık hatası vardır, diğer kitaplar gibi güzel değildir, tarihi olaylara dayanmıyor dur, saçmadır ama umarım siz beğeniyorsunuzdur.




CountryhumanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin