Kolumu babamdan kurtarmaya çalışırken kulağıma eğildi ve:"Mutlu rolü yapmak senin için zor olmasa gerek. Sadece yalandan gülümse ve hiç konuşma. Birazdan birlikte masaya gideceğiz ve sen de uslu doğum günü çocuğu olacaksın." dedi en korkunç sesiyle. Ve kolumdan hafifçe tutmaya devam ederek beni kalabalık masaya sürükledi.
Bu durumdan nefret etmiyorum artık. Ne diyorsa onu yaptım. Olması gereken de bu sanırım. Sanki tüm hislerimi kaybetmiş gibiyim son 5 yıldır. Sevgi, nefret ve onun getireceği her duygudan yoksunum. Duygularım içime bir yere gömüldü kardeşimle beraber. Sadece bir şeyi hissediyorum ; yalnızım.
Bu masadaki en korkulacak kişi şüphesiz babamdı. Şu an içinde oturduğumuz 30 katlı şirketin sahibidir kendisi ama yüzüne dikkatli bir şekilde baktığınızda gözlerinin arkasında bir şey fark ediyorsunuz. Para ve sahip olduğu gücün gölgelendirdiği bir şey: suçluluk duygusu. Ben babamı incelerken buraya nasıl geldiğini bilmediğim bir muhabir söze girdi:
"Ahmet Bey sizinle bu etkinlikte tanışmak bir onurdur..." gerisi dinlemeye değmez pohpohlamalar. Ama birden çok basit bir soru yöneltti babama muhabir.
"Şirketinizin en çok rağbet gören konut projesi hakkında bir soru sormak istiyorum izninizle." dedi. Sesinden anlamıştım projede bir açık bulmuştu ve bunu babama karşı kullanacaktı. Babamın proje hakkındaki detaylı bilgileri zihninde tekrar ettiğine emindim. Babam güçlü olduğu kadar zeki bir adamdı. Her soruyu alt edebilirdi. Zırhını kuşandı ve gelecek soruyu bekledi.
"Tanrıya inanmadığınızı söylediniz değil mi?" dedi muhabir. Cidden mi kulak kabarttığım soru bu muydu?
"Hayır inanmıyorum. Ama inançlı herkese saygım var. Ama bu sorunun proje ile alakasını anlayamadım." dedi gülümseyerek. Hatta küçümsüyordu adamı belliydi. Ama birden küçümseme sırası muhabire geçti.
"O zaman neden projenizin ismini 'Melek'in İşareti' anlamına gelen 'Signe de l'ange' koydunuz?" dedi alaycı bir tavırla babama karşılık verirken.
Zırhları delmişti muhabir. Tüm hazırlığı boşa çıkarmıştı. Dilinin altından bir bomba çıkmıştı ve bu bomba babamın zihninde patlamıştı. Bu soru beni bile rahatsız etti çünkü o ismin konulma nedenini biliyorum.
"Buna Mehmet cevap versin." dedi başından savarcasına babam . Muhabire güzel bir yalan uyduracağımı tahmin ediyordu. O kadar emindi ki kalkıp başka bir masaya geçti.
Gün itibariyle 18 yaşındaydım. Ve doğum günü partimde bir muhabirle baş başa kalmıştım. Hiçbir arkadaşımın katılmadığı sevdiğim hediyeler ve sıcak bir kucaklaşma olmadan geçen bir doğum günü. Hayır , bugün farklı olacaktı madem bana söz hakkı verilmişti bunu sonuna kadar sürdürecektim. Az önce gözleriyle beni taciz eden adamın içki dolu bardağını aldım ve kafama diktim. Anında tadını beğenmediğim sıcak bir şeyin boğazımı haşladığını hissettim ve gözlerim yaşardı. Acı... Hissediyorum. Ama içimi yakan farklı bir şey var. Şimdi bu masayı aleve verme vakti. Madem ben yanıyordum benimle birlikte o da yanacaktı.
" Herkes buraya baksın. Sen, evet sen de buraya bak! Şurada önemli bir açıklama yapacağım hiç saygı göstermiyorsunuz. Muhabir bir soru sordu ve cevabını almalı. Bu aslında 5 yıldır kimsenin ağzına almadığı bir bilgi. Sizin için iyi bir dedikodu malzemesi olur." dedim ve uğultu fısıltıya, fısıltı da sessizliğe dönüştü. Ah sonunda yine sessizlikle baş başa kalabildim. Benim en iyi arkadaşım. Şimdi daha rahat konuşabilirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melek'in İşareti
RomanceKARDEŞİ KAYBOLAN MEHMET TÜM SUÇU KENDİSİNDE ARAR. BAKALIM GEÇMİŞİN PERDELERİ ARALANDIĞINDA GERÇEĞİN GÜCÜNE DAYANABİLECEK Mİ? TEKRARDAN DEŞİLEN GEÇMİŞ MUTLULUK MU HÜZÜN MÜ GETİRECEK. AMA NE OLURSA OLSUN MEHMET'E TEKRARDAN YAŞADIĞINI HİSSETTİRECEKTİ...