"O pantalonlar senin için bile fazla dar değil mi, Styles?"
Harry gülümseyerek arkasını döndü. Dünyası ara sıra birbirine karışan parlak renkler ve içindeki anlamsız heyecandan ibaretti. Karşısındaki vücudun boynuna kolunu attı.
"Bilemiyorum Grimshaw, sen ne düşünüyorsun?" Diye sordu masumca.
Nick sırıttı ve kafasını çevirip Harry'nin boynundaki kolunu hafifçe ısırdı. "Bence sarhoşsun," dedi.
Harry başını geri atıp kahkaha attı. "Bana göreyse sen," diye cevap verdi. "Yeterince sarhoş değilsin."
Nick alaycı bir ses çıkarıp Harry'nin kolunu omzundan itti, ve Harry'e yaklaştı. "Ari'nin yukarıda tuttuğu bir misafir odası olduğunu duydum," dedi derin bir sesle.
Harry iç çekti ve Nick'in göğsüne elini yerleştirip onu itti. "Pantalonlarım içine girmen için fazla dar," dedi elindeki kırmızı plastik bardağı dudaklarına götürürken. İçinde ne olduğundan pek emin değildi, umursuyor da sayılamazdı. Bardağın içindeki her neyse tatlıydı ve Harry'yi iyi hissettiriyordu. Bunu bilmek ona yeterdi.
Nick ofladı. "Harry,"
Harry ağzının kenarını elinin arkasıyla silip ilgiyle bardağının içine gözlerini dikti. "Grimmy,"
"Harry, cidden. Aylar oldu, ne zaman işi pişirmeyi planlıyorsun?" Diye sordu Nick çaresizce.
Harry omuz silkti. Aylardır Nick'le çıkıyor olsalar da öpüşmenin ötesine geçmemişlerdi. Nick bazen sinirlenip Harry'nin pantolonlarını çekiştirse de durum böyleydi. Harry her ne kadar Tanrı'ya inansa ve boynundan sarkan bir haç işaretiyle dolaşsa da seksten uzak durmasının sebebi dini veya inançları değildi. Nick'e tam tersini söylese de. İşin doğrusu... Nick pek... Harry'yi etkilemiyordu. Yani tabii ki, vücudu, yüzü veya ağzına diyecek yoktu. Ama... işin doğrusu Harry Nick'le bir şey yapmak istemiyordu. Nick'in inadı, kalın sesi ve uzun boyu ona itici geliyordu. Nick... fazla maskülendi. Tabii ki beta olmasına sebebiyet veren omega tarafları da vardı; uzun kirpikleri, yürürken ara sıra kalçalarını oynatması ve bazı tavırları. Ama Harry kontrolde olmak istiyordu işte. Öpüşürken Nick'in üzerinde durması, inat yapması ve Harry'le neredeyse aynı boyda olması Harry'e neredeyse aralarında bir yarışma varmış gibi hissettiriyordu, ve Harry kazanmak istiyordu. Nick'le öpüşmenin ötesine geçme fikri onu o kadar da heyecanlandırmıyordu yani.
"Şuna 'işi pişirmek' demeyi bırakırsan belki düşünebilirim," dedi Harry alay edercesine.
"Pekala; mercimeği fırına vermek, kirazını patlatmak, çiçeğini çalmak, her ne boksa. Bundan sıkıldım, Harry."
Harry sıkıntıyla iç çekti. Hayırdan anlamıyor muydu bu adam? Sinirlenmeye başladığını hissetti. "Belki de o zaman başımdan siktir olup gitmelisin Nick," dedi sesini yükselterek.
Nick ses tonu tarafından hem etkilenmiş, hem de oldukça korkmuş görünüyordu. "Sen ne-"
Harry oflayıp elindeki boş bardağı Nick'in ayaklarının önüne attı. "Boşversene, gidiyorum buradan. Benim için fazla sıkıcı."
Nick ağzı açık ve sinirden yüzü kızarmış bir şekilde Harry'nin kapıya ilerleyişini izlerken Harry içinden saydırıyordu. Aptal Nick, Harry'e kafa tutabileceğini sanıyoru. Sürekli bir inat... bir mücadele arıyordu işte. Harry Nick'i becereceğine sırtına giydiği montu becermeyi tercih ederdi.
Kapı kolunu ilk önce çekmeye çalışıp açamadığında sinirle homurdandı ve kolu çevirip kendini soğuk Holmes Chapel sokağına attı. Çıkar çıkmaz yüzüne çarpan sokak ışıkları yüzünden gözlerini kısıp, ceplerini telefonu için kontrol etti. Rakamları birbirlerine karışmaktan önlemek için gözlerini birkaç kere kırpıştırdı. 02.54. Saat neredeyse üçtü. Hah. Şimdi boku yemişti işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
How To Save A Life (Larry Stylinson)
FanfictionHarry insanlara pek güvenen biri değildi aslında. Ara sıra nefret ettiği, çoğu zaman çekemediği erkek arkadaşına bile güvenemediği zamanlar olurdu. Harry'nin güvenini kazanmış birkaç kişi vardı; bunlardan biri de gecenin üçünde, karşısına siyah bi...