Kapıyı kapattıktan sonra, olur da Harry içeri girmeye çalışır diye kitledi. Eğer Harry'nin burada olduğu bilinirse başı büyük belaya girerdi.
Kim gelmişti ki zaten? Sürü evine gelebilecek bir Tyson vardı, bir de Gwen. Bildiği kadarıyla bir tek onlar Holmes Chapel çevresinde görev yapıyorlardı. Yani kendisi dışında. Üstüne başına çeki düzen vermeye çalışarak mutfaktan uzaklaştı.
Tanrı'ya şükür bir ereksyonu oluşmamıştı. Bu fazla utanç verici olurdu.Mutfaktan dışarı çıktığında karşısında ne Gwen vardı, ne de Tyson. Louis Simon'ı karşısında bulduğu an neredeyse kendi tükürüğünde boğulacaktı.
"S-Simon?" diye kekeledi.
"Merhaba Louis," dedi Simon sürünün dinlenme alanındaki koltuklardan birine oturarak. Sanki kendi evindeymiş gibi. Şey, sonuçta bunların hepsi kendisine aitti, değil mi? Tabii ki de böyle rahat davranacaktı. "Gelip seni bir kontrol edeyim dedim,"
Louis gülümsemeye çalışarak Simon'ın karşısındaki koltuğa oturdu. "Ş-Şey, iyi etmişsin, Simon. Ben de tam şimdi gelmiştim, aslında."
Simon kaşlarından birini kaldırdığı sırada mutfağın olduğu yerden bangırdamalar geliyordu. Biri kapıya vuruyormuş gibiydi. Louis ne olduğunu kendisi de bilmese de sesi öksürüğüyle gizlemeye çalıştı. Muhtemelen Harry çıkarken bir yerlere çarpmıştı.
"Öyle mi?" dedi Simon. "Nereden geliyorsun ki?" Soruyu geri almak istercesine elini havada salladı. "Neyse, buraya muhabbet etmeye gelmedim. Alfanı sormaya geldim. Her şey yolunda gidiyor mu?" diye sordu kafasını eğip.
Louis ortamı yumuşatmak istercesine gülmeye çalıştı. "Tabii ki," diye cevapladı. Parmak uçları buz gibiydi, ve avuçları terliyordu. "Harry, o oltamda sayılır. Sadece biraz daha zamana ihtiyacım var o kadar. O da sahip olduğum zamandan fazlası değil zaten."
Simon anlıyorum dercesine başını salladı. "Daha kızgınlığa girdi mi?"
"Hayır," dedi Louis. "Ama girecekmiş gibi görünüyor. Son zamanlarda üzerindeki alfa kokusu artmaya başladı. Gözlemlediğim kadarıyla da daha agrasif. Kısa zamanda ilk kızgınlığına girer. O zaman da işim daha da kolaylaşır zaten,"
Louis bunları anlatırken, boğazı düğümleniyormuş gibi hissediyordu. Bunu daha önce yüzlerce, binlerce kez yapmıştı. Ama aynı değildi işte. İçindeki bu suçluluk duygusu, sanki ihanet ediyormuş gibiydi. Aslında bunları hissederek ihanet ettiği tek kişi Simon'dı oysaki. Hissettiklerini bilseydi... Louis olabilecekleri düşünmekten korkuyordu.
"Güzel, çok iyi," dedi Simon, dudaklarında ufak, tatmin olmuş bir gülümseme belirirken. Ayağa kalkıp Louis'nin yanına oturdu. Eliyle Louis'nin sırtına birkaç kez takdir edercesine vurdu. "Seninle gurur duyuyorum, Louis. Bunu biliyorsun. Seni bulduğumdan beri... çok yol kat ettin."
Louis titrek bir gülümseme verdi. "Sağ ol, Simon."
"Seni bu görev için özellikle seçtiğimi biliyorsun," dedi Simon, tekrar ayağa kalkarken. Dinlenme alanının yanında bulunan küçük minibar'a doğru ilerliyordu. İki tane şampanya bardağı almıştı eline. Bardakları bar tezgahının üzerine yerleştirirken konuşmaya devam etti. "Fark etmişsindir, Harry'nin dosyasını aldığında. Ne kadar inceydi, değil mi?"
Louis Simon'ı başıyla onayladı. Hatırlıyordu. "Evet, ben de bunu merak etmiştim." dedi dürüstçe.
Simon bardan bir şampanya şişesi çıkarırken kendi kendine sırıtıyordu.
"Gözlemlemişsin. Bu güzel," dedi. "Dosyanın o kadar ince olma sebebi, Harry'nin biraz... bunu nasıl ifade edebilirim... farklı bir alfa olması. Daha önce ne kavgaya karışmış, ne de sabıkası var. On dokuz yaşında olmasına rağmen ilk kızgınlığını bile geçirmemiş, buna inanabiliyor musun?" Simon hafif bir kahkaha attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
How To Save A Life (Larry Stylinson)
FanfictionHarry insanlara pek güvenen biri değildi aslında. Ara sıra nefret ettiği, çoğu zaman çekemediği erkek arkadaşına bile güvenemediği zamanlar olurdu. Harry'nin güvenini kazanmış birkaç kişi vardı; bunlardan biri de gecenin üçünde, karşısına siyah bi...