Harry sırtındaki ter kuruyana kadar Zayn'in onu bıraktığı yerde öylece oturdu. Oturduğu bu süre boyunca hayatına nasıl düzen vereceği hakkında uzun uzadıya düşündüğünü, aklında koskoca bir plan oluşturduğunu veya hiç değilse bir sonraki saat ne yapacağını bildiğini söylemeyi isterdi fakat bunların hiçbirini yapmadı. Sadece izledi. Ağaç dallarında sonbaharın kasvetiyle sararmış olan yaprakların hırçın rüzgarla bir o yana bir bu yana savruluşunu, karıncaların kendilerinden katlarca ağır ekmek kırıntılarını sabırla taşıyışını, bulutların kararan gökyüzündeki hareketini... Hiçbir şeyi düşünmeden, sadece izledi. Aklını kasıp kavuran o karanlık fırtınadan bu düşünce (veya düşüncesizlik?) trenine atlamak dikkatini kaslarındaki yorgunluktan biraz da olsa dağıttı. Bunu her ne kadar itiraf etmek istemese de Harry'nin vücudu savaşmaya veya atağa pek alışkın değildi. Bu sadece son bir ayda onun raylarına oturan bir şeydi; savaşmak, kavga, mücadele... alfalık. İşte, olmuyordu. Aklı dönüp dolaşıp yine şu alfalık saçmalıklarına dolayıveriyordu kendini. Rüzgarla dağılan saçlarını düzelttiği sırada hızlıca yanına kurulan figürü fark etti.
"Selam," dedi Louis, elinde iki dumanı tüten kupayla Harry'nin yanına yerleştiği sırada. Elindeki kupalardan birini Harry'ye uzattıktan sonra umursamazca omzuna savurmuş olduğu yün battaniyeyi yere serdi. "Başına kuyruk kesildiğimin farkındayım ama annemden birkaç şey öğrendiysem bu da terli terli dışarıda oturmanın uygun olmadığıdır."
Harry Louis'nin ona uzattığı sıcak kupayı minnettar bir bakışla kavrarken burnunu dolduran enfes sıcak çikolata kokusuyla sessizce inledi. "Teşekkürler," dedi kısaca, elindeki kupaya üfledikten sonra. "Bir tanesin."
Louis Harry'e ufak bir gülümseme doğrulttuktan sonra elindeki kupayı önüne yerleştirip yere savurmuş olduğu battaniyeyi eline aldı ve çabuk bir hareketle Harry'nin omuzlarına yerleştirdi.
"Çaydan şaşmadığını sanıyordum," dedi Harry elindeki sıcak çikolatadan bir yudum alırken. Boğazından aşağıyı yakan sıcak sıvı yüzünden gözlerini acıyla kıstı.
Louis belli belirsiz sırıttıktan sonra tekrar eline aldığı dumanı tüten kupaya işaret etti. "Yorkshire'ın en iyisi," dedi gözlerinin yanları kırışırken. "Sıcak çikolata yaparım, fakat üstüne para verseler içmem."
Harry aptal bir gülümsemenin yüzüne yayıldığını hissetti. "Sahi mi?" dedi omuzlarına örtülü olan battaniyeyi davetkar bir şekilde kaldırırken. Harry, Louis'nin yanaklarının rüzgardan mı yoksa aklını çelen türlü sebeplerden ötürü mü kızardığını bilmese de bütün göğsünü kaplayan tatlı bir sıcaklık hissetti ve hayır- bunun zavallı dilini yakan sıcak çikolatayla bir ilgisi yoktu. Louis utangaç bir hareketle başını eğdikten sonra Harry'nin kolunun altına girdi ve başını omzuna yasladı. İşte böyle, diye düşündü Harry. Ait olduğun yer burası.
"Sahi," diye cevapladı Louis tutmakta olduğu nefesini vererek. Harry duraksadığını hissetti. "Ama dur, ne miktarda bir paradan bahsediyoruz?"
Louis başını kaldırmış, parlayan gözlerle ona bakarken Harry'nin cevap vermesi birkaç saniyeyi bulmuştu. Gözlerini karar verircesine kıstı. "Beş bin falan."
Louis elini kendi göğsüne yerleştirdi. "O paraya ruhumu satarım," dedi gülerek.
Harry kendi gülücüklerini yüzünü Louis'nin başına gömerek sustursa bile göğsü attığı hafif kahkahalarla sallanıyordu. Louis'nin sık sık etrafa savurduğu küçük şakalar ve yüzündeki sürekli gülümseme Harry'nin kendini ortasında bulduğu fırtınayı dindirir nitelikteydi. Louis'nin dağınık saçlarına küçük bir öpücük kondurduktan sonra geri çekildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
How To Save A Life (Larry Stylinson)
FanfictionHarry insanlara pek güvenen biri değildi aslında. Ara sıra nefret ettiği, çoğu zaman çekemediği erkek arkadaşına bile güvenemediği zamanlar olurdu. Harry'nin güvenini kazanmış birkaç kişi vardı; bunlardan biri de gecenin üçünde, karşısına siyah bi...