Yeni Hayat, Yeni Gizemler

227 14 2
                                    

Dükkanın kapısı çılgınca çalınmaya başladığında, Hikmet çoktan gözlerini yummuştu...
----------------------------------------------
"Muraaat! Karıcı Muraaat! Ulan karıcı, ben sana benim işime burnunu sokma demedim mi ha?! Lan bu yaptığın adamlığa sığar mı be!?" diye çığıran bu zilzurna sarhoş, orta yaşlı, elmacık kemikleri ve çenesi çıkık adamı hayretle ve fazlasıyla uykulu gözlerle izliyordu Hikmet. Henüz uyku mayhoşluğundan sıyrılamamış olsa da, duyduğu sesler ve çevresinde gördükleri bir rüya olamayacak kadar ayrıntılıydı Hikmet için.

Bir önceki gün yaşadıklarını hatırlamaya çalışıyordu Hikmet, sokakta hiç durmadan bağıran bu sarhoşu dükkandaki tavan arasının penceresinden izlerken. Yepyeni bir hayata başlamıştı ve daha önce hayal bile edemeyeceği güzellikte sokaklar, restoranlar, meydanlar ve yollar görmüştü. Ancak şu an kapısını yumruklayan ve tekmeleyen bu adam, sanki dün gördüğü İstanbul'un güzel çehresindeki koskocaman bir sivilce gibi çirkinleştiriyordu şehri. Bu arada artan gürültü Hikmet'i düşüncelerinden sıyırmış ve artık bir şeyler yapması gerektiğini ortaya koymuştu. Yanındaki çekmeceden üstüne aşınmış ve rengi atmış ceketini alarak merdivenlere koştu. Merdivenlerden koşar adım inerken hiçbir mahalle sakinini rahatsız etmediğini umdu. Gerçi kapıyı tekmeleyen sarhoş adamın gürültüsü mahallelileri rahatsız etmediyse, onun gürültüsü hiç etmezdi.
Düşüncelerle ve merakla kapıya inen Hikmet, sürgüyü çekmeden önce tedbirli olmak için yanındaki komodinin bir uzantısı gibi duran aynanın dibindeki süpürgeyi sağ eline aldı. Gözlerini kapadı, ve kapı kolunu kavradı...

"Lan Murat benim işime bu kaçıncı burnunu sokuşun? Lan ben sana demedim mi benimle uğraşma diye?! Şimdi ben seni öldürsem kim haklı lan, kim?!" dedikçe yumrukları ardı ardına indiriyordu Hikmet'in çenesine, gözüne, kulağına, burnuna sarhoş adam. Hikmet daha sağ elindeki süpürgesine davranamadan sarhoş adam üzerine atlamış ve hırpalamaya başlamıştı onu. Hikmet kapıyı açalı 10 dakika geçmişti ve adam hâlâ vuruyordu daha bıyıkları terlememiş bu gence. Hikmet bilincini kaybederken sanki biriyle konuşuyormuşçasına ağzını açmaya ve kelimeleri söküp atmaya çalışıyordu ağzından, ya da en azından o öyle sanıyordu: Bu herif beni 10 dakikadır dövüyor, burada beni öldürse de gitse kimsenin ruhu duymayacak mı yahu? Burası nasıl bir mahalle, bu nasıl komşuluk ilişkisi? Adam da pek bir ağır yahu, üzerime nasıl çullandı da kalkmıyor eşşoğlueşşek. Ne yani, ölümüm abimin dükkanında, tanımadığım bu herifin elinden mi olacak yani?! Hey Allahım, sen nelere ka...". Bayılmıştı...

Ayıldığında kendisini dükkanın tavan arasında, geceleyin sarhoş adamın yaptığı gürültüyle uyandığı yerde buldu. Üzerine çullanan ve ona tokatlar, yumruklar sallayan birisi de yoktu; karşısındaki iskemlede abisi oturmuş, elinde sigarasıyla endişeli bir şekilde onu izliyordu. Belli ki onu adamdan kurtarmıştı, bunu parmaklarının çıkık kemiklerindeki koyu kahverengi kan pıhtıları da ispatlıyordu adeta. Hikmet'in ayılmaya başladığını gören abisi de hafifçe gülümsedi. Aslında tam bir şey söyleyecekti ki herhalde son anda vazgeçmişti. "Söyle abi, söyle. İçinde kalmasın." dedi Hikmet zorlukla. Gülmeyi denedi, ancak çenesinde dayanılmaz bir ağrı hissetti. Gülümsemeye çalıştı; bu sefer de sanki her saniye yüzüne defalarca iğne batırıp çıkarıyorlardı. "Özür dilerim, bunlara ben sebebiyet verdim. Ama bilemezdim sonuçta aslanım, değil mi?" derken sesine bir acıma duygusu katmaya çalışmış ama becerememişti ve bu da yapmacıklığını tamamen gün yüzüne çıkarmıştı sanki. "Sorun değil abi, sorun değil..."

Hikmet sanki şu anda her şeyden, herkesten nefret ediyordu. Abisinden, o sarhoş adamdan, dükkandan, İstanbul'dan, Amerika'dan... Ancak bir vakit sonra düşündü ki, bu hayatta abisinden başka kimsesi yoktu, ondan da nefret ederse sorunlarına nasıl göğüs gerecekti? Abisi zaten bilemezdi ki böyle bir şey olacağını. Şimdilik bu konuyu boşverip ileride detaylıca düşüneceğine kendi kendine söz verdi Hikmet... Bu arada ortada hiçbir neden yokken gece gelen sarhoş adamın abisine taktığı lakap geldi aklına. Façacı mıydı, kanacı mıydı... Hah evet, "Karıcı" Murat. Onun geldiği yerlerde, Sivas'ta, genelev işletenlere karıcı derlerdi. Bir an dehşete düştü, abisinin bu işlere bulaşmaması için dualar etti. Hem abisi bu gece o gösterişli siyah arabasını aldığı çiftlikte kalmayacak mıydı? Nasıl gelip de Hikmet'i o adamın elinden kurtarmıştı? Hikmet'in kafası çok karışıktı, artıl hiçbir şey düşünmek istemediğini farketti. Düşünmek istemediği şeylerin ileride "kendisini" yaratacağından habersiz daldı uykuya...
----------------------------------------------
Arkadaşlar yaklaşık 6 ay sonra hikayeme geri dönmüş bulunmaktayım. Lütfen eleştirilerinizi ve yorumlarımızı esirgemeyin. Ve lütfen OY VERİN ki hikayemin okunduğunu göreyim ve yazmama sebep olan bir okuyucu kitlem olduğunu göreyim. Sağlıcakla kalın...
MULTİMEDYA: Murat'ın Dükkanı

Eskiyen Hayatlar #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin