koridordaki peteklere yaslanan kızlara çarpmamaya özen göstererek koşarken peşime veren tae hyung'a seslendim.
"hyung!! yeter artık çok yoruldum, hem! hem herkes bize bakıyor."
cümlemden sonra tae hyung'un kahkahası koridorda yankılanmıştı.
"umrumda gibi mi duruyor bebeğim?"
beden eğitimi salonuna girerek minderlerin önünde durmuş, kaşlarımı çatarak "bebeğim deme bana." dedim nefes nefese, bir anlık aptallıkla.
tae hyung, aniden durmamı beklemediği için şaşırmış ve duramadan üstüme düşmüş, ben ise; mindere düşmüştüm.
"jungkookssi, şu işe benden kaçarken kollarımın arasındasın." demişti kafasını boynuma gömerken. etrafıma korku dolu bakışlar atıyordum, birinin bizi böyle görmesi hayatımın sonu olabilirdi.
tae hyung; popüler olmasa da okulda bilinen birisiydi. arkadaş çevresi geniş biri kendisi. onunla böyle görünmek, okuldakilerin aklına 'sevgili' anlamını kazandıracaktı. ki iki erkeğin böyle bir konumda olması pek hoş karşılanacak bir şey değil, onlar için.
ve ben için bir felaketti bu. herkesin göz önünde olmak, ölmekle eşdeğer benim için.
insanlardan kaçan biri olarak, düşüncesi bile çok kötü.
"tae hyung, biri görüp yanlış anlayacak, kalk üstümden." dedim kızarak. tae hyung ise gülmüş "hm, ne anlayacaklar ki?" demişti muzip bir gülüşle.
üstümden kalkmayıp inançılık yapacağını anladığımdan, hyung'un suyuna gitmeyi karar vererek "hyung, sevgili olduğumuzu düşünürler" dedim gülerek. o ise gülümsememe kanmış kollarını iki yanıma koyarak bana gülümsemişti.
üzgünüm hyung.
gözlerimin içine bakarak gülümserken diz kapağımı erkekliğine bastırmıştım. yüzünü yavaş yavaş acıdan kasarken göğüslerinden itmiş "çok özür dilerim hyung ama bunu yapmasam kalkmayacaktın." diyerek koşmaya başladım.
beden eğitimi salonundan çıkarken gözlerimi tae hyung'a çevirmiş; onu böyle bıraktığım için içim burukken, insanların düşüncelerinden korkarak kaçtım oradan.