"jungkook"
evin içinde korkulu bakışlarımı gezdirerek "taehyung hyung sus, annemler duyacak." dedim, bahçede duran hyung'uma.
o ise "of tamam, düzgün atla, bir yerini kırma." demişti abarta abarta.
yerde çimlerin üstüne serili olan yatak süngerine odaklanmış; bildiğim bütün duaları atlamaya hazırlanırken söylüyordum. sıkıca tuttuğum camın kenarlarında olan elimi yavaş açmış kendimi arkaya doğru bırakmıştım.
yere hızlıca çarpmanın etkisiyle sırtım ağrırken gülen gözleriyle yukarıdan bana bakan 100 tane tae hyung'a karşı ellerimi uzatmış "kaldır beni hyung, seni 100 tane görüyorum." dedim yüzümü buruşturarak.
sırıtarak ellerini uzatmış yavaşça yattığım süngerden kalkmıştım.
süngeri atladığım duvara yaslarken ellerimi birbirine vurup zıplayarak "hadi gidelim çabuk!" demiştim 32 diş sırıtarak.
yolun kenarında duran bisikletlere binerek 10 dakikalık yolumuza doğru pedallarımızı çevirmeye başladık.
...
"hyung.. burası çok, çok güzel." dedim gözlerimi gökyüzünden ayıramazken.
tae hyung ise tepkine karşı gülmüş "biliyorum, ben seçtim sonuçta." demişti bilmiş bilmiş.
"gıcıklıklarınla anı bozamazsın." dedim yapmacık bir sırıtmayla.
bir anda yerlerdeki çimlere uzanan tae hyung'a şaşırmış "toprak olacak üstün hep, kalksana." demiştim sitem dolu sesimle. o ise beni pek takmamış, bakışlarını gözlerimden gökyüzüne çevirmişti.
"sende uzansana jungkook, buranın tadı böyle çıkar. bilmez misin sen?"
kararsız bakışlarımı yerdeki çimlerde gezdirirken; hyung'umu kırmamak ve anı bozmamak için kendimi yerlerdeki çimlere bıraktım.
sırtım yer ile temas edecekken; tae hyung, koluyla omuzlarımı sarmış, gövdemi göğüs kafesine çekmişti.
"hyung ne yapıyorsun?" dedim meraklı bakışlarımla.
"sırtın toprak olmasın diye yaptım." dedi istifini bozmadan. ben ise aklımdan geçen düşüncelerden ötürü utanmış kendime kızıyordum.
"sana aşık olduğumu mu düşündün yoksa? romanlardaki niyetle yaptığımı mı düşündün? jungkook?" dedi muzip bir gülüşle. söylediği cümleler sinirimi bozmuştu. neden ortamın havasını bozuyordu ki durduk yere?
"anı bozmasan olmuyor hyung, üstüne tanımam." dedim sinirli bir şekilde.
yıldızlarda gezinen bakışlarım; tae hyung'un yüzüne ev sahipliği yaptı.
küçük ve şekilli burnu; ucundaki minik beni. sağ gözünün tek kapağı ona zıt olarak ise sol gözünün çift kapağı, renkli dudaklarındaki beni,
ve kepçe kulakları..
sanırım tae hyung'un vücudan da en sevdiğim yer kepçe kulakları. sebebi ise; bazı kişiler de bir kusur gibi gözükse de, tae hyung'ta kusursuzluğu simgeliyor.
ve ben tae hyung'un kepçe kulaklarına bayılıyorun!!
yüzündeki bakışlarımla kesişen gözleri düşüncelerimden ayırdı beni.
yutkunarak söze başladım.
"hyung?"
"efendim bebeğim?" dedi gülümseyerek, beni gıcık etmek için yapıyordu bunu.
kaşlarımı çatarak "bana bebeğim deme demedim mi ben?" dedim. o ise "tamam boşver bu konuyu, ne diyecektin sen?" dedi soran bakışlarla.
"hyung, sana ileri de çok önemli bir soru soracağım."