「faith」

191 38 17
                                    

"Hiçbir arzum yok yeryüzünde masum kalmak dışında

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Hiçbir arzum yok yeryüzünde masum kalmak dışında."
-Rahel Tanrı'yla Hesaplaşıyor, Stefan Zweig

Sıkıca kavradı elindeki silahı. Korkularından kendi koruyabilecekmiş gibi sıkıca tutuyordu elinde.

"Dikkatli olun." Dedektifin komutunu başıyla onayladı.

Her ne kadar etrafı karanlık olsa da baktığı her yerde canlanıveriyordu anıları. Gece ne kadar karanlıksa bir o kadar aydınlıktı anıları.

"Güzel anı diye bir şey yoktur." Annesinin sesi yankılanıyordu kulaklarında. Bunu söylediğinde verdiği tek tepki anlamsız gözlerle annesinin yaşlarla dolu olan gözlerine bakmak olmuştu. Oysa şimdi her bir kelimesi hançer misali saplanıyordu kalbine acımasızca.

Acının ateşiyle yanmıştı yıllarca, olgunlaşmıştı diğer bir deyişle. Yaşanan onca şeyin gölgesinde anlam kazanmıştı annesinin söyledikleri.

Anılar kötüydü; mutluluk veya hüzün değildi bunu belirleyen, anı denen kelimenin sözlük anlamıydı.

Hiç sahip olamayacağın, yaşanması artık imkansızlaşan olgulara duyulan özlemdi belki de çoğu zaman hayatı cehenneme çeviren.

Gözlerini diktiği duvardan çekmesini omzundaki el sağladı.

"Savcı Kim?" Kadın karşısındaki adama beklenti dolu gözlerle baktı.

"Evin etrafını sardık Efendim." Kadın başını salladı.

Önünde ilerleyen adamların adımlarını takip ediyor, gözüyle etrafı tararken dikkatini elindeki silaha veriyordu.

Evin kapısına geldiklerinde kenara çekildi. Dedektif Cho'nun izin isteyen gözleriyle karşılaştığında gözlerini olumlu anlamda kapattı. Eş zamanlı olarak silahını kaldırmış olası bir saldırıya karşı gardını almıştı.

Kapıyı çalma gereksinimi duymadılar. Burası kadının eviydi, her ne kadar burada yaşamayı tercih etmese de ona aitti.

Memur Cho elindeki anahtarla kapıyı araladı. Kapıyı sonuna kadar açmadan önce ekibine dönüp hazır olmaları için gözleriyle mesaj verdi, neyle karşılaşacaklarını hiçbiri bilmiyordu.

İçeri girdiklerine bulmayı tahmin edebilecekleri en son şeyle karşı karşıya kaldılar. Kelimenin tam anlamıyla hiçbir şeyle. Hiçbir!

Jisoo sinirle ellerini saçlarına daldırdı.

"Bizimle dalga geçiyor siktiğimin şefersizi!" Sinirlerine hakim olamıyordu.

Anlamsız mesajların yolu ailesiyle yaşadıkları eski evine çıkıyordu. Resmen alay ediyordu onunla. Tüm bunlara rağmen yaşananların altında rahatsız edici mesajlar atan psikopat bir stalkerdan daha fazlasının yattığını biliyordu.

Ailesinin evini bilen ve hatta neden bu evde yaşamadıklarını bilen birisiydi bu. Belki de bir tehtitti bu kim bilir.

"Evi arayın. En ufak bir şey bile bulursanız bana haber verin."

Üst kata çıkmak üzereyken olduğu yerde durdu.

"Ve eldiven takmayı unutmayın." Gözleri fazlasıyla tehditkardı. Merdivenlerde ilerleken Dedektif Cho'ya seslendi.

"Dedektif benimle gel!"

İlerlerken elindeki silahı beline yerleştirdi. Ceketinin cebindeki eldivenleri çıkartıp vakit kaybetmeden ellerine geçirdi.

Dedektifin çoktan yanına geldiğini ve onunla beraber ilerlediğini fark ettiğinde boğazını temizledi.

"Seninle birlikte babamın öldürüldüğü odayı araştıracağız."

Olduğu yerde durduğunda Jisoo geçmişini bilmediğine kanaat getirdi.

Şimdiyse kendinş açıklama yapmak zorunda hissediyordu. Derin bir nefes aldı, sırtında büyük bir yük hissediyor ve bir an önce buradan çıkmak istiyordu.

"Babam yıllar önce burada öldürüldü. Tüm bu olanlar, bu ev, o saçma mesajlar... Belki de bir alakası olabilir."

"Babanızın katili yakalanmadı mı?"

Sıkıntıyla iç geçirdi kadın.

"Yakalandı."

Dedektifin kafası fazlasıyla karışmıştı.

"Nasıl bir alakası olabilir o halde?"

Jisoo gözlerini tavana çevirdi. Düşünmek istemiyordu yalnızca kalbinin sesini dinliyor ve yapmasını söylediği şeyleri yapıyordu.

"Fazla soru soruyorsun Dedektif. Vakit kaybediyoruz, bir an önce buradan çıkmak istiyorum. Bana ayak uydur."

Uzun koridoru geçmişteki tozlu anıların, boğuk çığlıkları eşliğinde yürüdü Jisoo. Ağlamasını engelleyen şey neydi bilmiyordu ama kendisini tutabilmesi onu derin bir şaşkınlığın içine çekiyordu.

Yıllardır kapısından içeri girmediği bu eve bir daha gireceği önceleri aklının ucundan bile geçmezdi. Ona göre bu geniş olan hayal gücü için bile fazla imkansızdı. Oysa şimdi tamda o evin içinde tozların arasında yirmi altı yaşındaki haliyle yürüyordu. Bu koridorda en son ne zaman yürüdüğünü hatırlamaya çalıştı. Dokuz yaşındaydı, koskoca on yedi yıl geçmişti aradan. Çok şey değişmişti.

Kapının önüne geldiklerinde kapalı olan kapıya baktı öylece. Gözlerini kapattı.

'Buradan çıkıp gidecek ve uyuyacaksın, her şey geçecek.' Diye düşündü.

Kapıyı tereddüt etmeden açtı.

Şimdi daha net duyuyor ve görüyordu her şeyi. Çığlıklarını, babasının gözlerinin içine bakıp gülümseyişini, can çekişen babasına umutsuzca sarılışını, ambulans geldiğinde babasını almasına izin vermeyişini, dinmeyen gözyaşlarını... Saatlerce yıkamamıştı ellerini, her yeri babasının kanına bulamamıştı. Ama o yalnızca olduğu yerde saatlerce durmuş ve ağlamıştı.

Gözlerini diktiği yerden çekti. Yaşananları sanki dün yaşanmış gibi hatırlamasının ne kadar acımasız olduğunu düşündü. Oysa unutabilirdi tüm bunları. Her bir anı zihninde tekrar tekrar oynatılıyordu ve tek seyirciydi Jisoo.

Başını iki yana salladı. İşine odaklanmalıydı. Dedektif Cho'ya baktığında çoktan araştırmaya başlamış olduğunu gördü.

Kapı girişine yakında duran dolabın çekmecelerini araştırmaya başladı. Bütün çekmeceleri aynı sonucu olarak kapattı.

Yatağın yanındaki komidine bakacağı sırada Dedektif Cho yanına geldi.

"Savcı Kim, buna bakmalısın."

Elinde bir kağıt parçası ve küçük bir telefon vardı. Ona doğru uzattığı kağıdı aldı önce.

Bir gazeteden alındığı belli olan bir haberdi.

Haberin başlığını dışından okudu.

"Siyasetçilerin yaptığı yolsuzlukların üstü mü örtülüyor?"

the past─vsooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin