milena petrović gerçeklerin her zaman ortaya çıkmak gibi bir huyu olduğunu biliyordu. fakat bunların bir gün dönüp dolaşıp onu bulacağını hiç düşünmemişti.
'the wraith, vol. 2'
written by @truffautsfilm.
fanfiction, harry potter.
...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
06|02|1977.
Bir cesedi saklamak için birçok yol vardır.
Basit bir şekilde onu derin bir çukura terk etmek de bu seçeneklerden biridir, veya biraz daha yaratıcı davranarak cesedi ufacık parçalara böler, neredeyse akışkan bir kıvama getirdikten sonra üstüne sifon da çekebilirdiniz. Ya da tüm bu numaraları bir rafa kaldırıp onu öylece ortada bırakırdınız, belki bunu yapmaktaki amacınız biraz eğlencedir.
Fakat asıl sorun bu cesedin ortadan kalkışıyla başlardı. Çünkü o zaman vücudu ele geçiren şey ağır bir sorumluluk hissinden çok sizi dürten bir his olurdu. Genellikle bir suçluluk, öfke veya pişmanlık olarak yansırdı. Eğer yeteri kadar şanslıysanız da bu duygular yerine karşınıza çıkacak olan şey kesin bir rahatlama veya dinginlik olurdu. Yine de hiçbir şeyi kesin olarak bilemezdiniz. Sadece içinizde büyüyen o sessiz başkaldırışın adımlarını duyabilirdiniz.
Her şey özünde önceliklerinize dönerdi kısaca. Ayırdığınız vaktin kendinizi dinlemeye mi yoksa dış dünyaya mı ait olduğunu anlamak gibiydi bu. Etrafınızda dönen olaylara kendinizi kaptırırsanız içinizde büyüyen koca bir boşlukla karşı karşıya kalırdınız, fakat duyduğunuz tek şey kendi sesiniz ise de gerçek yaşamın önünüze bırakıp gittiği sorumluluklarla karşı karşıya kalırdınız. Elinizde ya saklanmayı bekleyen bir ceset olmalıydı, ya da yüzleşmeniz gereken duygular.
Hoş, şu an ortada bir cinayet yoktu, dolayısıyla saklanacak bir ceset de. Fakat bu durumun Milena'nın hislerine kusursuz bir yansıma olduğu tamamıyla gerçekti.
Genç kızın önünde onu bekleyen sorumluklar vardı, hemencecik ortadan kalkması gereken sorunlar. Fakat Milena bu problemin arkasında sinsice onu kıstıran daha farklı şeyler olduğunu biliyordu. Onu ürküten de buydu.
Düşüncelerinin etrafına üşüşen bu arkası dolu varsayımlar ona yaklaşan genç kızı görünce bir anda dağılıverdi. Siyah bir kurdeleyle bir kısmını topladığı koyu saçları, pencereden giren ışıkla beraber parlayan kahverengi gözleri ve üstünde tek bir kırışığın bile bulunamayacağı lacivert elbisesiyle beraber Milena'nın görüş açısına giren Portia Black geç kalmıştı.
Genç kızın normalde solgun olan suratı acelesinden dolayı kızıllaşmıştı. Milena'nın masasına yaklaştığında ona gülümsedi ve üstündeki kahverengi tüvit kabanı oturacağı sandalyenin arkasına astı. "Kusura bakma, geç kaldım." Portia'nın çekingen olmadığı gülümsemesindeki özgüven ve sesindeki tondan belli oluyordu, Milena bunu hemen anlamıştı.
"Önemli değil, ben de yeni gelmiştim." Ufak tefek yalanlardan zarar gelmezdi, özellikle de bir kriz fırsata dönüştürülmek isteniyorsa. Milena, Portia'nın Evan'a olan yakınlığını gözlemlemişti, ve Rosier oğlanıyla konuşmaktan oldukça uzak durmaya çalıştığından dolayı ona giden en kısa yol Portia'dan geçiyordu. O günden beri defterin kapağını açmamıştı, ve tüm şüphelerine rağmen Vincent'a da bir şey sormamıştı. Bunu en kısa ve sessiz yoldan halletmekti hedefi.