•Bölüm 1/Kasvetli Kasaba

1.1K 51 48
                                    



Merhabalar, hoşgeldiniz.

Yeni ve farklı bir kurguyla buradayım. Sizin için ne kadar farklı bilemem ama benim için polisiye yazmak farklı bir deneyim olacak. Umarım okuyan sizlerin de zevk aldığı bir kurgu olur. Elimden geldiği kadarıyla karakterleri ve durumları ifade etmeye çalıştım. Lütfen okuduğunuz sürece yorumlarınızı esirgemeyin.

Kurgumuz 1900'lü yıllarda geçiyor. Romantizm pek tarzım değil ama polisiye ve romantizmi harmanlamaya çalışacağım. Umarım yapabilirim.

İsterseniz buraya okumaya başladığınız tarihi bırakabilirsiniz.

Keyifli okumalar dilerim...

Trenin durmasına dakikalar kalmıştı. Oldukça hoşnutsuz bir şekilde oturuyor ve karşımda benim aksime heyecanlı bir şekilde dışarıyı izleyen Francis'e bakıyordum. Sinirle homurdandığımda dikkatini çekebilmiştim. Ancak bana ufak bir bakış atıp tekrar pencereye dönmesiyle gerçekten ufak bir çocukla göreve çıkmış gibi hissetmekten kendimi alıkoyamamıştım. Görev sebebiyle ilk defa başka bir yere yolculuk yaptığı için çok heyecanlı olduğunu söylemişti, trene binmeden önce. Bu yüzden ona anlayışla yaklaşmaya çalışıyordum. Fakat yine de hoşnutsuzluğumu belirtmeden duramıyordum.

Trenin durmasıyla ayaklanıp paltomu giymiş ve şapkamı takmıştım. Fazla uzun olmayan siyah saçlarım ensemden at kuyruğu yapılmıştı. Günümüz kadınlarının aksine daha rahat olduğunu düşündüğüm için pantolon ve gömlek giyerdim. Süslü, kabarık elbiseler bana uygun değildi. Ayrıca mesleğime de.

Trenden Francis'le birlikte inerken yine alışmış olduğum o garip bakışlarla karşı karşıyaydım. İnsanlar bir kadının pantolon giymesini özellikle kırsal kesimde çok ama çok garip buluyorlardı. Her yerde karşılaşmaya alıştığım bu garip, yargılayıcı ve soğuk bakışlara alışmıştım ama hala rahatsız ediciydiler.

Olayın olduğu kasabanın çok yakınında inmiştik trenden. Bu civardaki bir pansiyonda kalacaktık. İyi bir plan yaptıktan sonra ise kasabaya gidip cinayeti araştırmaya resmi bir şekilde başlamış olacaktık. Francis'in yolu tarif etmesiyle hızlı adımlarla pansiyona varmıştık. Hemen iki oda ayarlamış ve birkaç dakika sonra benim odamda buluşmak üzere anlaşıp odalarımıza yönelmiştik.

Burada uzun kalmayacaktık, bu yüzden fazla yerleşmek istemiyordum. Hemen paltomu ve şapkamı çıkarıp kenara koymuştum. Elimdeki küçük çantayı da yatağın yanına bıraktıktan sonra temiz hava girmesi için pencereyi açmıştım.

Birkaç dakika sonra Francis de gelmişti. Oturup olayın üzerinden geçmeye başlamıştık. Francis daha önceden de yüz kere tekrar ettiği olayı bir kez daha anlatıyordu. Aynı şekilde yüz kere dinlemiş olan bende sabırla tekrar dinliyordum. Çünkü mecburdum.

-Ölen çocuk kasabanın zenginlerinden Douglas Rogers'ın oğlu. Henüz on yedi yaşındaymış ve adı Matthew Rogers. Söylenenlere göre ölüm şekli oldukça değişikmiş. Bir haftadır kayıpmış. İki gün önce çocuğu, tahtadan yapılmış büyükçe bir kasanın içerisinde bulmuşlar. Babası ortalığı ayağa kaldırıp Londra'dan iyi bir dedektifin gönderilmesini ve bunu kimin yaptığını bulmasını istemiş. Bizden önce ise kasabaya iyi bir hekim gelmiş olmalı, çocuğun cesedini incelemek için.

Dediklerini düşünmeye başlamıştım. Bu göreve zorla gönderilsem ve buraya gelmeyi hiç istemesem de sonuç olarak buradaydım. Bu yüzden olayı en iyi şekilde çözmeli ve çocuğa bunu kim veya kimlerin yaptığını bulmalıydım. İyice düşündükten sonra nasıl bir yol izleyeceğime karar vermiştim.

Malhonnéte #WATTYS2022Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin