-Düzenlendi-
Luna Holly'nin Ağzından
Astrid'in beni sallamasıyla -ki sallama kelimesi buna hafif kalır resmen beni yere attı- gözlerimi açtım.
Herkes bıraktığım gibi duruyordu, bir tek Astrid biraz makyaj yapmıştı. Benim ise şörüğümün kaşıma ulaştığına emindim.
Uçan araba durduğunda Astrid ve Beatric koşar adım binaya girdi. Bense binayı gezmeye çıktım. Ve gezerken yapabildiğim tek şey ağzım yere düşmeden onu kapatabilmek olmuştu.
Bina demek az kalır o yüzden tabiri caizse saray olan okul en az 5 katlıydı. Duvarlar beyaz renkti ve üstüne altın sarısı renklerle ağaçlar ve yapraklar çizilmişti. Kapıların tarihi olduğu çok belliydi. Ha bir de arka bahçe var. Bahçenin tam kalbinde altın sarısı gövdesiyle bir söğüt ağacı ve gümüşi rengi yapraklarıyla ağaç, masallardan fırlamış gibi görünüyordu.
"Astrid gibi" diye fısıldadım ağaca doğru. Altın sarısı ve kusursuz görünen gövde Astrid'in saçlarıydı. Gümüşi renkteki sallanan yapraklarda onun teni ve gözleri...
Sonunda arka bahçeden çıkıp ana salona yani binanın içine girdiğimde beni en az dışarısı kadar etkileyici bir manzara karşıladı. Bir resim gibi duran duvarlar masala daha çok büyü katıyordu.
Üstünde uçan bir atın bulunduğu duvara dokunduğumda resim gibi görünen duvar sanki bir film sahnesi izliyormuşum gibi figürleri hareket ettirmeye başladı.
Uçan at gökyüzünün üstünde süzüldü usulca ve bir bulutun üstünde durup sırtını bana dönerek bulutun üstüne yattı.
"Herkesin gördükleri farklıdır."
Duyduğum sesle öyle bir irkildim ki az daha yere düşecektim. Başımı sesin sahibine çevirdim.
En fazla 45 gösteren bir kadın zümrüt yeşili gözlerini bana dikmiş gözünün neredeyse içine girmiş olan kahve saçları yok sayarak bana gülümsüyordu.
"Nasıl yani?" diye sordum tereddütle.
"Herkes farklı bir şey görür. Çünkü herkes farklıdır. Şu an senin gördüğün şeyi daha önce kimse görmedi mesela, senden sonrakilerde göremeyecek."
"Bu nasıl oluyor peki?"
Bilmiyorum dercesine omuz silktikten sonra ortadan kayboldu. Bende daha fazla geç kalmamak adına seçim salonunun yolunu tuttum.
---
Seçim salonuna geldiğimde en arkadan bir yerlere oturdum ve beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra benimle koridorda konuşan kadın öne çıkıp konuşmaya başladı.
"Ben Della Wood. Della Elementler Okulunun müdiresiyim. Seçim törenine hoş geldiniz!"
Hadi canım! Müdürle mi konuştum ben. ÇÜŞ!
"400 yılı aşkın süredir yönettiğim okulum da ki ilki beraber bugün Astrid ve sizlerle beraber yaşayacağız."
Ama o maksimum 45 gösteriyordu!
Ben ağzım açık bir şekilde müdireye bakarken Astridin yanına doğru yürüdü. Onun elini narin bir şekilde tutarken altın sarısı ve üstünde ilginç motifler olan bir taht çarptı gözüme onların tam çaprazında bulunan.
Onlar kenarda beklerken birkaç pelerin takmış çocuk tahtın önünde dizildi ve sırayla tahta oturmaya başladılar.
Esmer bir oğlan tahta oturduğun da tahtın yanında ki gümüş renkli topraktan yeşil renkli bir üçgen sütun çıktı ve üstünde 1'den 10'a kadar yazılı olan duvarda 7'ye kadar yükseldi.
Ardından sarışın bir kız çıkıp tahta oturdu ve biri mavi biri sarı olan iki tane üçgen şeklindeki sütun 6'ya kadar yükselip birleştiler. Birleştiklerinde ortaya çıkan sütunun içinde ahenkle dans etti mavi ve sarı.
Herkes teker teker oturup kalktığında geriye sadece Astrid kaldı. O da bir prenses edasıyla tahta çıkıp oturdu. Lakin topraktan hiçbir sütun çıkmadı.
Neredeyse yarım saat dolmuşken dolu gözlerle tahttan kalkıp koşarak salondan çıktı. Çıktığında ise arkasında bir uğultu kalabalığı bıraktı.
Ve ben o uğultu kalabalığı içinde iki tane yeşil gözü gördüm. İçinde ki nefret ve kin tarafından yutulmuş ve hırs tarafından ele geçirilmiş...
---
Her tarafa bakarak Astrid'i ararken son girdiğim karanlık koridorda işler çığırından iyice çıkmıştı. Çünkü burası o kadar karanlıktı ki önümü zor görüyordum. Ellerimi duvarlara koyup geri dönmek için birkaç adım atmışken sıcak bir el belimi kavradı ve ben daha ne olduğunu anlayamadan beni yere fırlattı.
Daha doğrusu bir odaya...
Işık olan bir yere düştüğüm için gözlerim kamaşmıştı. Ama en sonunda gözlerim ışığa alıştığında salonda gördüğüm o yeşil gözleri gördüm.
Nefret dolu olan bakışlarını üstümde gezindirirken ben de ona bakma fırs-
CIBILDAK MI O!
Tamam daha doğrusu sadece üstü cıbıldak ama ben hiç iyi şeylerin kokusunu almıyorum şu an.
Üstüme doğru eğildiğin de gözlerimi belertip ona bakarken geriye doğru kaçtım.
"Kardeşini bana getir. ŞİMDİ!"
Oldu paşam başka?
Yüzümü onunkine yaklaştırdım.
"Nedenmiş o?"
"Başına birşey gelmesini istemediğinden." dedi gözlerini benim anlayabileceğim şekilde üstümde dolaştırırken.
Kısık bir kahkaha attı.
"Öyle bir şey değil. Sadece" dedi ve elinden kan kırmızısı alevler çıkardı "Ateşim seni eritebilir."
"Öyle bir şeyi rüyanda görürsün. Aslında rüyanda bile göremezsin!" diye karşı çıktığım da bana olan bakışları değişti.
"E-ellerin." dedi.
Onun korku dolu sesiyle ellerime baktım ve ikinci şok:
HİÇBİR ŞEY YOK!
Bu sefer daha büyük bir kahkaha attı.
"Ne sandın öyle filmlerde ki gibi kardeşine verilen ünvanı senin alıp şu an ellerinden ateş çıkacağını falan mı?" Aslında EVET ÖYLE KÜÇÜK DAĞLARI YARATTIĞINI SANAN ÇOCUK!
"Kardeşinle beraber seni, söğüt ağacının orda bekliyor olacağım. Ki onunla gelmek için bir saatin var yoksa-" dedi ve ellerinden ateşlerini çıkarttıktan sonra bana göz kırpıp koridorda ki karanlıkta kayboldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELEMENTLER OKULU: GÜÇ KEŞFİ/ Ara Verildi.
Fantasy#30 Element/21.05.2021 Ondan hiçbir şey beklenilmeyen Luna yaşadığı evin sığıntısı olarak yaşamına devam ederken bir gün beklenilen saf kanın üvey ablasının değil kendisi olduğunu öğrenir. Kendisini başarısız bulanların arasından ayrılır ve kendini...