Monroe masaya kafasını dayamış öbür masada adamlarından birinin bir kaç ilaç hakkında konuşmasını dinliyordu.
"Yani bu yeşil kutudaki kurtboğanı son gün deniycez, öbür ilaç gibi o da ölümcül ama onu denememize gerek yok, öldürdüğü kesin, fakat bu yeni birleştirdiğim kurtboğan yavaş yavaş öldürücek. Önce miğdesi ile başlayıp bütüb organlari iflas edicek."
Monroe yarım yamalak dinlemiş sonrasında kabul etmişti. Sonrasında kafasını mahzenden gelen tabak devirme sesi ile kaldırdı.
"Bu vahşi çocuğu duvardan çıkarmayalım demiştim." dedi ve oflayarak mahzene girdi.
Theo'ya yaptıkları en son ilaçtan sonra 24 saat geçmiş, Theo'yu ayağından kısa bir demir ile duvara sabitlemişlerdi. Normalde olsa sıkıntı yaratabilirdi fakat onun bünyesi şu an kendisini bile kaldırmaya yeticek seviyede değildi.
Theo sırtını duvara yaslamış, iki eliyle tuttuğu suyu içiyordu. Önünde devrilmiş tepsinin içinde ki bezelyenin suyu altının paçalarına bulaşmış, küçük yuvarlak bezelyeler her yere dağılmıştı.
"Hâla iyi gidiyorsun Theo, 52'de mi anlaşmıştık?" dedi gülerek ve pis kokan o bölgeye pek yaklaşmayarak.
Theo içtiği suyu bıraktı ve konuştu;
"Dayanamıycak kadar kötü değil, başka ne fikirlerin var?"
dedi fakat kötü durumda olduğu aşikardı.Miğdesine iki gündür su dışında bir şey girmiyordu,
miğdesi bulanıyor, tuvaleti gelmişti fakat hiç bir şekilde onu lavaboya kusmak ya da tuvalet için götürmiyceklerini biliyordu. Verdikleri yemeklere güvenmiyordu, ilk gün dilini değdirdiği gibi iğrenç bozulmuş fasulyeyi kendinden uzaklaştırmıştı.Monroe konuşurken Theo'nun dişlerinin takırdadığını gördü ve yanında ki adama bir sey fisıldadı.
Theo'nun üşümesi normaldi, betonda oturuyor hava soğuk, ve lanet adam üstündekini kesmişti. Bir kaç dakika sonra adam elinde büyük bir kova gibir şeyle geldi.
"Sen çık dışarı." dedi adama bakarak. Adam elinde ki kovayı Monroe'nin yanına bırakıp odadan çıktı.
"Theo tekrar ediyorum eğer 52 saat dayanabilceğin iddiasını kaybediceğini kabul edersen bunu yapmam."
Iddia normal bir insan için komikti. 52 saat kusmayacağını ya da altına işemeyiceği hakkında bir iddiaydı. Theo kaybediceğini biliyordu. Her saniye miğdesi daha fazla bulanıyordu ve fazla su tüketiyordu.
"Monroe başka bir iddia söyle."
Monroe güldü ve konuştu;
"Yanlış cevap Theo." dedi ve yerde ki kovayı eline aldı.Theo oraya geldiğinfen beri ilk defa yalvardı.
"Lütfen yapma. Lütfen."Monroe yalvarişını zevkle izledi ve elinde ki buz dolu suyu Theo'nun üstünden bıraktı.
Theo soğuk suyun vücuduna çarpması ile bağırmış ve dişleri takırdamaya başlamıştı. Kollarını hareket ettirebildiği kadar kendini ısıtırken. Miğdesine ki açlık hissi ağır bastı, bir kaç öğürmesini tutu.
Ve sonrasında boğazına gelen safra boğazını yaktı ve 2 günde içinde içtiği bütün su kusmuk halinde yeri boylamıştı.
Monroe önünde kusan çocuğa tiksintili bir bakış attı ve odadan çıktı.
"Odayı biraz ısıtın, ölme zamanı şimdi değil. Bu arada etrafı kirletti, ona ne yapıcağınız biliyorsunu." dedi ve adamlardan birinin omzuna dokunup gitti.
Odanın içinde hala Theo'nun diş sesleri yankılanıyordu.
Gözlerini sımsıkı kapamış, derin derin nefes alıyordu.
Kapının açıldığını duyunca gözlerini açtı, dün onu döven kişilerin yeniden geldiğini fark etti, dizlerini kırdı ve duvara yaslayıp dizleri ile omzı arasında kafasını sakladı.En önde ki adam konuştu;
"Etrafı yine kirletmişsin."
Theo kendine kendine fısıldadı;
"Bu sefer olmaz."Adam Theo'yu boynundan tuttuğu gibi duvara yaslamış ve burnunun üstüne sert bi yumruk yedi, canı yanmasına rağmen konuştu;
"Dejavu." dedi ve burnundan akan kan ile gülümsedi.Öndeki adam arkadaşların döndü ve kahkahaya karışık bir şekilde konuştu;
"Beyler şu orospu çocuğuna bakın, hâla gülüyo." dedi.Hepsi birden gülünce Theo'nun gülümsemesi sinire döndü.
"Beyler kardeş kardeşi döver mi?" dedi Theo tekrar bir yumruk yemeden önce.Son sözünden sonra yumrukları ardı arkası gelmedi. Karnına, bacaklarına, gözüne ve geri kalan her yerine.
Burnundan akan kanlar göğsündeki kusmuk ile birleşmiş, iyice kirlenmiş ve iyice canı yanıyordu. Durmadan bağırıyor ama arada sırada da adamlarına ona ettiği küfür için ona laf etmesin gülüyordu.
Monroe'nin gür sesi odada yankılandı;
"Şunun ağzını kapatıp dövün, bütün ses yankı yapıyor."
dedi ve kapıyı sinir ile kapattı.Adamlardan biri elinde bant ile yaklaştı, ufak bir tokat atıp ağzını bantladı.
Tekrardan dövmeye başladıklarında Theo artık gülemiyordu çünkü bacağının kırıldığını anladı.
Adamlar geri çekildiğinde karşısındaki yara bere içinde ki bedene bakıp güldüler.
Aralarından biri elinde ki sert havlu ile yüzünu sert bir şekilde sildi.Aradan 10 dakikaya yakın geçmiş Theo yerde soluklanıyor adamlar ise köşede duvara yaslanmış bir şeyler konuşuyordu.
İçeri 19 yaşlarında elinde bir fotoğraf makinası ile kız geldi.
Adamlara işaret etti.
Iki kişi koltuk altlarından Theo'yu kaldırdı, kız önüne geçip fotoğrafinı çekti Theo'nun ve hepsi odadan çıktı.
...
"Göster onu bana!" Liam eline ne geçerse Scott'a fırlatıyor, eve çıldırmış gibi bağrıyordu.
Bir kaç tabak Scott'a denk gelince Derek olaya müdahele etti.
"Tamam, tamam. Sakinleş. Scott onu Liam'a ver."Scott tam ona karşı çıkıyordu ki Derek eliyle Scott'un kolunu sıktı.
"Al, ama bir daha çıldırmak yok."
Liam sinir ile Scott'un elinde ki fotoğrafı aldı.
"Siktir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
168 Hour
Fanfiction6.sezon senaryosunu değiştirdim. Sürüden biri Monroe'nin eline geçer.