Theo oklar hâla vücudunda olduğu için iyleşemiyordu. Monroe hala yaralı omzuna basıyordu.
Sürüden kimse çıkamıyor, Theo onları anlıyordu. Bir çok kişinin canı söz konusuydu fakat düşündü 'burada ben değilde Stiles, Lydia, Liam ya da sürüden başka biri olsa ne yaparlardı.'
Monroe kalın sesi ile tekrardan konuştu;
"Hadi ama Scott bu kadar korkak olma, önümde canı yanan bir köpek yavrusu var."Karakolun içi de garip haldeydi. Hepsi endişeli endişeli cam kenarlarında yerde yatan Theo'ya bakıyorlardı.
Scott panik halinde bir bu yana bir bu yana yürüyen Lydia ve Liam'i kast ederek konustu.
"Gerilmeyin, ölümcül bir yarası yok. Onu oradan almanın bir yolu olmalı, şimdi gerginliğinizi bir kenara bırakın ve fikir üretin."
Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovalı. Theo hâla yerde yatıyordu.
Monroe'nin sürü için verdiği 1 saat neredeyse dolmak üzereydi."Tamam süremiz doluyor, teslim oluyoruz rolu yapıcağız, dışarı çıktığımızda buradan ayrılacağımızı söyliycez. Zaten bizden bunu istiyor. Malia sen dikkat dağıtıcaksın. Şerif, Monroe ile konuşmak için onu oradan çek, patlama anı orası Liam sen Theo'yu alıcaksın. Sonrasında sabah için ayarlaban arabaya binicez buradan ayrılıcaz." dedi Derek sırayla herkesin gözlerinin içine bakarak.
"Gerçekten akraba olduğumuz sanmıyorum. Resmen bizi ölüme götürüyorsun. Hem ne oldu da değerli kesildi şimdi bu çocuk?" diye homurdandı bu durumdan hiç memnun olmayan Peter.
Liam sinirle konuştu;
"Şu an orada sen olsaydın yalvarırdın içinden beni kurtarın diye. Hem o çocuk benim defalarca hayatımı kurtardı."Aradan bir kaç dakika geçmişti ki hepsi Theo'nun bağırışı ile pencere başlarına döndüler.
Monroe eliyle tuttuğu oku Theo'nun içindeyken çeviriyordu.Derek hepsin kafa işaret yaptı.
"Kararımızı verdik."
Tekrardan herkesle bakıştı.
"Sürünün çoğunluğu önemli, Theo'yu bırakıyoruz, kasabadan ayrılcaz. Bu gece."
Theo hafif yaşlı gözlerle elleri havada dışarı çıkan Derek'e baktı. Canı hâla çok yanan Theo bağırdı.
"Beni burada bırakamazsınız. Beni öldürürler. Ölmek istemiyorum. DEREK!"
İşte her şey o an başladı. Theo'nun bağırması ile Malia kurt biçiminde karakoldan çıktı.
Bütün dikkatler onun üstüne döndüğü zaman Theo Liam'ın ona doğru koştuğunu gördü.Monroe neler olduğunu anlamamış etrafta isabetsiz uçusan oklara bakıyordu.
Derek, Stiles, Scott, Lydia, Peter hepsi arabaya girmiş onları bekliyordu. Liam Theo'yu sıkı tuttuğundan emin olunca koşmaya başladı.
Malia arabaya bindi ve ona doğru koşan Liam'a el uzattı.
Oklardan biri Liam'ın koluna isabet etti ve Liam yanlışlıkla Theo'yu düşürmüştü. Onu geri almaya dönücekti. Derek bunu anlayınca yarı yolda ki Liam'ı alıp arabaya soktu ve son gaz kasaba çıkışına sürdüler.
Liam şaşkın gözlerle arabanın arka camından baktı.
Theo yerde baygın şekilde yatıyordu.Liam sinirle ön koltukta oturan Derek'e saldırdı.
"Ne yaptığını sanıyorsun! Onu orada bırakamayız. Stiles durdur arabayı!" diye haykırıyordu aynı zamanda hâla yerde yatan Theo'ya bakıyordu.
Cevap bekliyordu birinden fakat kimseden ses yoktu.
"Ne susuyorsunuz konuşsanıza! Theo'yu bıramamayız, ona borçluyuz!"
Beklediği ses Scott'dan geldi;
" Sürünün güvenliği önemli. Onu sonra kurtarmayı deneriz. Hem orada biraz daha kalsaydık yerde yatan tek kişi Theo olmayacaktı."Liam sinirden dolmuş gözlerle önüne döndü.
....
1. Saat
Theo yüzüne gelen soğuk su ile gözlerini açtı. Yani aslında açmaya çalıştı. Soğuk su kirpiklerinden birer birer gözüne damlarken açmak epey zordu.
Görünüşü netleştiğinde etrafına baktı. İğrenç şekilde rutubet kokan bir bodrum benzeri bir yerdeydi.
Etrafta duvarlara bağlı zinciler. Yerlerde ıslak kumaşlar. Uzakta zar zor da olsa gördüğü bir hortum ve en önemlisi tam karşı duvarında fazlasıyla büyük bir sayaç. Sayaç başlatalı 48 dakika olmuş olarak görünüyordu.Kendisi kolları ve bacakları bir tel duvara bağlı şekilde duruyordu. Hareket kapasitesi bir kaç santim ile kısıtlıydı. Her hareket etmeye çalıştığında zincirler neredeyse boş olan odada yankılanıyordu.
Arkasından gelen topuklu ayakkabı sesi ile kafasını hızlıca çevirdi, çevirmesi ile omzunda ki yara sızlamış ve hafif şekilde inlemişti.
"Günaydın yaralı köpek." dedi Monroe sırıtan bir yüz ile.
"Sana da güyandın kaltak." dedi Theo gülümseyerek.
"Fazla terbiyesizsin. Unutma zincirli olan ben değilim." dedi elinde ki ufak neşteri döndürürken.
"Kaçamıycağımı mı nasıyorsun?"
"Hadi ama Theo beni korkutmaya çalıştığını biliyorum, fakat damarlarında doluşan o ilacı hissettiğinin farkındayım."
dedi Monroe sırıtarak.Aslında evet, Theo'da farkındaydı. Sanki her zaman tırnaklarının eline baglanıs noktasında ki pençelerin orada olmadığını hissediyor gibiydi, bu biraz sey gibi his kaybı.
"Ne yapıcaksın bana? Öldürücek misin?" Aslında korktuğu için sordu fakat bu cümle ağzından çıkarken yüzünde meydan okuma sıfatı vardı.
"Ne? Hayır tabi ki Theo. Sence elimde Scott'un sürüsünden biri varken bunu avantaja çevirmek istemezmiyim? Hem elimde bazı tedavi yöntemleri var. İşe yarıyor mu bilmiyorum, sen bizim minik deney faremiz olucaksın."
Theo öldürülmiyeceğine mutlu olmak isterdi fakat deney faresi olmak?
Saçlarının arasından akan suyun göz kirpiklerine oradan kurumuş dudağına düştüğünü hissetti. Bir an gözleri karardı, odada her saniye ses çıkaran saatin sesi kulaklarına batmaya başladı."Saat neden burada?" dedi gözlerini açmayı yeni başaran Theo.
"Çok fazla soru soruyorsun tatlım ama peki mağdem merak ediyorsun. Bu oda bir düzenek. Göremediğin her yerde kameralar var, 168 saat Theo. Sürüne tanıdığım saat miktarı. Scott karşılığı seni bırakıcağımı söyledim. Ya da bu lanet kasabadan siktir olup giderler. Aslında bu gece gidiceklerdi fakat sürülerinden bir köpek çaldığım için girmemişler. Beni anladın mı küçük bebek?"
Theo sinirle kafasını eydi. Yani bir nevi ölümüne 168 saat vardı. Scott Theo için asla ama asla hayatını göze almazdı o alsa bile sürücü asla. Peki ya Liam? Aralarında bir şey vardı. Bu neyden ibaret diye düşündü, bir kaç kerelik sex? Yoksa kendinden bir kaç yaş küçük bir ergenin ona aşık olduğunu sanması? Ama bende ondan hoşlandım?
Bunları düşünürken odada topuklu ayakkabı sesleri yankılandı. Odadan çıkıyordu ki Theo gülerek konuştu.
"Ben sürünün parçası değil daha çok belasıydım Monroe beni siksen buradan almaya gelmezler."Monroe kendinde emin bir gülüşle " Görücez pire yuvası." dedi ve topuklu ayakkabıların sesi son iki kez koca mahzende yankılandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
168 Hour
Fanfic6.sezon senaryosunu değiştirdim. Sürüden biri Monroe'nin eline geçer.