Theo gözlerini vücuduna vuran sert kırbaç ile açtı. Buraya geldiği günlerde Tumnus'un yanında ki erkeklerden biri kalın demire benzer kırbaç ile Theo'nun çıplak sırtına vuruyordu.
Acıyla yerde kapandı."Günaydın köpek. 2 gündür uyuyorsun, sana uyanma süprizi yapmak istedim." dedi adam.
Normal Theo olsa ters bir cevap verirdi ama en son kurtboğan acısının kafasına vurduğunu hissediyordu.
"Yapma, lütfen." dedi titrek bir sesle.
Adam güldü ve bir kez daha sırtına vurdu. Sonrasında yerde yatan bedene sinirle baktı. Şortunun altından biri kırık olan bacağının duruşu ürkütücü derecede zevk vericiydi. Vücudu iskelet gibi kalmış. Her yer morarmış ve kan içindeydi. Kan bir yerlerden akıyordu, ama bunun nereden geldiğini anlamak zordu. Bacağından, kolundan, karnından ya da her neresiyse. Üst bedeninde kahverengi kan dışında pek bir şey belli olmuyordu.
Göğsüne ve dizlerinde çürümeye yüz tutmuş kusmuk kalıntıları doluydu.Gözünün biri darbeler biri ise ağlamaktan şişmiş tam açamaz hâle gelmişti. Yerde yatıp titreyen bir et parçasından pek bir farkı yoktu.
" 37 saat daha dayan köpek ölmene azıcık kaldı."
Theo zaten öleceğini anlamıştı. Hemde fazlasıyla. Kimse onu kurtarmaya gelmemişti. Kimse onun için endişelenmemişti. Bunu derken kendisine kızdı, belki Liam'a gerçekleri söylese şu an onun yanında onun yatağında iyileşme sürecinde olurdu.
Korkuyordu, ölmekten. Ama en korktuğu ise kimsenin onu hatırlamıycak olmasıydı. Kimsenin cenazesine gelmiyceğinden tabi burada cesedimi bulurlarsa, burada mı ölücem acaba? Acaba beni sokağın bir yerine öldürüp bırakırlar mı?
...
Liam odasında yatağına uzanmış bacağında ki oku çıkarmaya çalışıyordu. Bu son 2 gündür 3. kaçma denemesiydi.
İlk ikisinde Scott onu daha bahçeden çıkamadan yakalamış ve azarlayıp durmuştu. Sokağına her tarafı avcılar ile doluydu, Scott ona anlatmaya çalışıyordu. Theo'yu kurtarmak için oradan çıkamazlardı.
Ama Liam'ın kulakları Theo'nun eve gelen fotoğrafından beri her itiraza kapalıydı.Derek onunla bir ebebeyin gibi konuşmayı denemiş sonrasında ise Scott'a asla evinde bir çocuk barındırmayacağı hakkında konuşmuştu.
Liam bu gün akşam 20:20 gibi penceresinden kaçmayı başardı, o da bilmiyordu Theo'yu nasıl bulacağını ama bu evde hiç bir şey yapmadan durmak istemiyordu.
Bahçenin kapısını açtığı gibi karşıya geçemeden bacağına bir ok yemişti. Kurtboğanlı olmadığı belliydi, bu daha çok 'Omega olma' pankartının işleme geçmiş hâliydi.
Liam kapıya hızla koşabildiği gibi penceresinden içeri girdi ve şimdi ise buradaydı. Oku çıkardıktan sonra iyileşmesi pek uzun süre sürmedi, kan bulaşmış çarşafi toparladı ve kirliye attı.
Çekmecesinden Theo'nun yaralı fotoğrafını aldı ve kafasını oturuduğu masaya yaslayıp göz yaşlarının dizine sonrasında ise yere inmesine izin verdi.
Bu fotoğraf kaç gün önce gönderilmişti, kim bilir şu an ne haldeydi, kanaması varmıydı, Theo eliyle kanayan bir yerlerini tutmaya çalışıyordu, açmıydı, Etraf o kadar yoğun kan ve pislik ve kusmuk kokuyor ki uuanmasından bir saat sonrasında aç miğdesi ile kusma nöbeti geçirdi,
bir yerleri ağrıyormuydu.
Yaşıyormuydu.......
150 Saat
Theo 18 saatlik ömrünün kaldığını biliyordu. Ve son saatlerini sıcak bir evde geçirmek isterdi, herhangi bir arabada değil, doktorlarla birlikte değil, nehirde değil ya da neresi belli olmayan bir mahzende yara ve çürüklerle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
168 Hour
Fanfiction6.sezon senaryosunu değiştirdim. Sürüden biri Monroe'nin eline geçer.